Mayıs ayında yapılan ödül töreni ile indir.com mobil uygulama ödüllerinde Lokum isimli oyunumla 1.lik ödülünü almıştım. Verilen ödüller arasında bana göre en değerlisi olan Silikon Vadisi seyahati ekim ayında gerçekleşti. Biraz İndir.com’un aracı olup tanışmamı sağladığı insanlardan ve insanın bırakasının gelmediği San Francisco şehrinden bahsetmek istiyorum.
İlk görüşme Apple’dan Orbay Bey ile oldu. Kendisi ile çalıştığımız alanlar farklı olduğundan, mobilden ve oyun sektöründen daha çok Apple’da çalışmanın nasıl olduğu ile ilgili konular hakkında konuştuk. Kendisi uzun süredir Amerika’da bulunduğundan, San Francisco’da hayatın nasıl olduğu, klasik olarak hayatın burada ‘biraz’ daha pahalı olduğu konularından da bahsettik. Apple’ın Infinite Loop binaları turistik olmadığından çok fazla gezme imkanımız olmadı, Infinite Loop 1 binasının ortasındaki bahçede sohbet ettik. Günün sonunda bir kaç aksilik sebebiyle Orbay Bey’le planlanandan biraz daha fazla zaman geçirdik. Bunların çözümünde de yardımcı olduğu için ona ekstradan teşekkür ederim.
Google’da Yiğit Bey ile buluşmamız onun çok yoğun olduğu bir zamana denk geldi. Çok fazla konuşamadık ama yine de ondan bana kalan network tavsiyeleri değerliydi. Onunla yediğimiz meksika yemeğinin üstüne döktüğüm sos gözümden kelimenin tam anlamıyla yaş getirdi, Türkiye’de yemekte acı kavramını sevdiğimi düşünürdüm. Ekstra olarak Start-up of You isminde tavsiye ettiği kitabı okumaya başladım, eğer ilgilenen varsa onu da söyleyeyim.
Intel’de tanıştığım Murat Bey Silikon Vadisi’nde tanıştığım kişiler arasında çalıştığı bölüm sebebiyle yerinde çalışmak isteyeceğim ilk tercih olurdu. Önüne daima yeni ürünler geliyor, önemli kısmı bu ürünler farklı kategorilerden, yaratıcılığı, motivasyonu hep yüksek tutan bir detay bu. Bir dönem akıllı saat üzerinde çalışırken, bir sonrakinde kalp atışını ölçen kulaklık üzerinde çalışabiliyorsunuz. Murat Bey Intel’in Türkiye tarafında bir süre çalışmış ardından Amerika operasyonuna geçmiş birisi, kendisiyle sohbetimizden büyük keyif aldım. Burada çalışmaktan büyük zevk aldığından bahsetti, birşeylerin yaratımında yer almak insana kendisini iyi hissettiriyor. Bir sözü de aklımda kaldı tam olarak şöyleydi sanırım ‘ Türkiye’de maaşlı bir yazılımcının kolayca Porsche alabileceğini sanmıyorum, buraya geldiğinde zorlanmadan alabilirsin.’ Kendisi de bir tane almış, arabalara pek merakım yoktur ama ilk kez bir Porsche marka araca binince, insanların neden sevdiğine dair bir fikir edinebiliyorsunuz.
Doğan Bey‘le Twitter’da görüşmemiz de kötü bir zamana gelmişti ilk başta (O gün Twitter çalışanlarının 336’sını işten çıkardı rakamı doğru hatırlıyorsam), salıdan cumaya erteledik ama sonunda görüşebilmiştik. Doğan Bey bana en yakın kişiydi diyebilirim çünkü o da bir oyun yatırımıyla Amerika’ya gelişinin ardından macerasına şu anda Twitter’da devam eden birisi. Marketing konusunda neler yapabileceğimden konuştuk, onun oyun yatırımından Twitter’a uzanan macerasından bahsettik. Etohum’a yeni projem ile katılmam konusunda tavsiyelerde bulundu. Son olarak görüşmemize eşi de katılmıştı, üçümüz Twitter’ın media tarafında ufak bir gezinti yaptık. İkisinide tanıdığıma memnunum, genel olarak bu gezi sırasında tanıştığım herkesi sevdim diyebilirim, hepsi güler yüzlüydü.
Gelelim gezinin turistik tarafına. San Francisco insanı kendisine bence turistik yapıları ile değil, şehirde yaşayan insanların sıcakkanlılığı ile çekiyor. İnsanlarla etkileşime girmek çok kolay, kimsenin bi yere acelesi yok (elbette var) ama kazanacağı ekstra 10 saniye için çabalamıyor diyelim, ne trafikte ne de başka bir sırada. Herkes kuralına uygun yaşıyor, bisikletler trafiğin bir parçası ve fazlasıyla varlar. Bisiklet yolu yoksa normal trafiğe katılıyorsunuz. Golden Gate Bridge’e bisikletle çıktığım sırada mecburen trafiği yavaşlattığım (başkalarının da yavaşlattığı) anlar oldu. (Golden Gate Park tarafından çıkarsanız çok uzun bir yokuş var) Buna rağmen kimsenin herhangi bir bisikletliye korna çaldığını görmedim, bisiklet kullanmayı sevdiğimden bu detay çok hoşuma gitmişti. Eğer maddi imkanınız varsa tam yaşanabilecek bir şehir. 2015 itibariyle Amerika’nın en pahalı şehrinin artık New York değil San Francisco olduğunu hatırlatalım, bunu da göz önüne almalısınız.
Eğer giderseniz yapmadan dönmemeniz gereken şeylerden biri de Coit Tower’dan tüm şehri gözlemlemek olsun yukarıdaki fotoğraftaki gibi.
Şehrin en ünlü mekanlarından Pier 39’u zaten gözden kaçırmanıza imkan yok ama içinde biraz arkalarda kalan Bubba Gump adlı Forrest Gump dekorasyonlarıyla süslü restoranda yemek yemeyi unutmayın. Wipe Out’u da deneyebilirsiniz. Pier 39’a sizi çeken ayrıntılardan biri de, her mekanın pastel renklerde tasarımlara sahip olması. Tasarım konusunda en sevdiğim yerlerden biri oldu, oldukça sevimli görünüyor. Arka tarafında fok balıklarınıda görmeyi unutmayın.
Fokları geçtikten sonra yalnızca San Francisco şehrinde bulabileceğiniz bir başka aktivite Rocket Boat’a binmeyi unutmayın. Her seferinde farklı rota belirlediğinden, Golden Gate köprüsünün altından da geçebilir ya da Bay Bridge köprüsüne de gidebilir, şansınıza kalmış, benim olduğum seferde Bay Bridge tarafına gitmiştik. (Kapşonlu bir şey giymenizi tavsiye ederim, baya ıslanacaksınız hız botunda^^)
Cable Car şehrin bir başka klasik aktivitelerinden biri. İki farklı sefere sahip, uzun olanı tercih etmenizi tavsiye ederim. Civic Center tarafından bindiyseniz, son durak Ghirardelli çikolatacasının dibi olduğundan, oradan da şehrin ünlü çikolatacısından bir şeyler yemeden dönmeyin. Çikolata kokusu zaten sizi mekana çekecektir.
Ghirardelli çikolatacısının hemen dibinde Murat Bey’in de önerisi olan Bubble Vista Cafe’de şehrin en iyi irish coffesini deneyebilir, ardından 15 dakika yürüme mesafesindeki Palace Of Fine Arts’a gelebilirsiniz. Burada fotoğrafın sol tarafında villa tipi evler sıralanıyor, her gün uyandıklarında gördükleri manzara muazzam. Böyle tarihi bir yerin dibinizde olması açıkcası büyük şans.
San Francisco’ya geldiğinizde yapmanız gereken aktivilerden bir diğeri Alcatraz’ı gezmek olmalı. Gelmeden önce rezervasyon yaptırmanızı tavsiye ederim. Benim yoğun bir programım olduğundan ben de gelmeden önce yaptırmıştım. Meraktan oraya vardığımda boş gün kalmış mı diye baktım, çoktan San Francisco’da kaldığım tüm günler dolmuştu. Burayı gezmekten mahrum kalmak istemessiniz. Gittiğinizde sesli turu tavsiye ederim, hikayeler olmadan o kadar da etkileyici olmayacak bir yer. Kulaklıkla gezerken her köşe başında anlatılan hikayelerle gezi ayrı bir tada bürünüyor.
Tabi ki olmazsa olmazlardan bir diğeri Golden Gate Bridge ziyareti, bisikletle gitmenizi öneririm. Hemen hemen her noktada bir bisiklet kiralama yeri bulabiliyorsunuz. Golden Gate köprüsünü geçtikten sonra Sausalito’ya(küçük bir sahil kasabası) nefesiniz yeterse gidebilirsiniz ama San Francisco’nun yokuşları beni yeterince yorduğundan, köprüyü geçtikten sonra geri dönmüştüm. Gittiğim güne özel de köprünün yarısı sis, rüzgar ve soğuk altındayken diğer tarafı güneşliydi böylece iki yüzünüde görmüş oldum.
Anlatılacak daha bir çok şey var ama blog yazısıda yeterince uzadı diye düşünüyorum. Ülkemizde bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda olan mobil yarışmalardan birini düzenleyen Hasan Bey, bu seyahatin gerçekleşebilmesinin tek sebebidir. Bu yüzden ona ayrı olarak bir teşekkür etmek istiyorum. Umarım bu tip yarışmalar çoğalır ve bir çok insan Silikon Vadisine gitme fırsatı bulabilir. Yarışmaya iyi ki katılmışım, iyi ki de kazanmışım.