Bir kitabın yazılma süreci, bir filmin yapım aşaması, bir ürünün geliştirilme süreci, çıktının kendisinden daha fazla merakımı uyandırmıştır her zaman. Stephen King’in de yazmak üzerine bir kitabı olduğunu duyduğumda diğer yazdığı bütün kurgu kitaplardan daha çok ilgimi çekti. Hemen alıp okumaya başladım. Belki bu sebeple, fazlasıyla da sevdim.
King, kitap boyunca hem kendi yazarlık hikayesini anlatıyor, hem de yazmakla ilgilenen herkesin kullanabileceği pratik bilgiler veriyor. Aslında kendi hikayesi de başlı başına bir yazarlık dersi. Diğer her alanda olduğu gibi bu alanda da iyi olmak istiyorsanız, yapmanız gereken en önemli şey çok çalışmak. Bu durumda, çok yazmak. Durmadan yazmak. Kötü günlerde de iyi günlerdeki kadar yazabilmek. Kitapta ayrıntılarını okuma fırsatı bulabileceğiniz yazarın kendi hikayesi buna iyi bir örnek.
Pratik bilgiler kısmında söylediklerinde kişisel tercihleri bir etken olsa da, verdiği birçok bilgi işe yarar ve kolayca uygulanabilir. Mesela iki tanesine bakalım;
İkinci taslak = İlk taslak – %10
İlk taslak bittikten sonra yazdıklarımıza geri döndüğümüzde onu daha fazla geliştirme düşüncesine kapılabiliriz ama aslında yapılması gereken şeyin fazlalıkları çıkarmak olduğunu akılda kalıcı bir formülle Stephen King bize hatırlatıyor. Ona da bunu bir başkası tavsiye etmiş. O da aynı tavsiyeyi bu kitap sayesinde bir sonraki nesile aktarıyor.
İlk seferde kendin için yazıyorsun, ikinci seferde başkaları için.
Yeni başlayanların en çok yaşadığı sorunlardan biri bu belki. İlk seferden her şeyin dört dörtlük olmasını bekleriz ama aslında ilk seferde sinirleri gevşetip, aklımıza ne geliyorsa onu yazmalıyız. İyi yazabilmek kendimize hatalar yapmaya izin vermekle mümkün. Düzeltmelerin hepsi ikinci sefere ait olmalı. Bunlar gibi kendi tecrübelerinden yola çıkarak kaleme aldığı tavsiyelerle dolu kitap.
Şeytanın bacağını kırana kadar yaşanan zorluklardaki her hikayede olduğu gibi, Stephen King’in de geçtiği yollardan başkaları geçse bir çoğunun pes edeceğini düşünüyor insan. Yazma sanatı, onun için bir yaşam tutkusu. Beş kuruş kazandırmasa da yazmaya devam edecek yazarlardan. Uzun bir süre de kazandırmamış zaten. En azından onun hikayesinde paranın amaç değil, bir sonuç olduğunu kendisi söylemese bile anlamamak mümkün değil. Bu yüzden kitabın kendi hikayesini anlattığı kısımları da, yazarlık hakkında konuştuğu kısımlar kadar merak uyandırıcı. İyi bir hikaye anlatıcısı günün sonunda, hal böyle olunca kendi hikayesini de nasıl anlatması gerektiğini çok iyi biliyor.
Yazmanın yalnızca profesyonellere ait bir alan değil, herkese ait alanlardan biri olması gerektiğine inanırım. Düşüncelerimizi berraklaştırmanın en kolay yoludur yazmak. Hepimizin hayatı boyunca insanlarla etkileşime girmek zorunda olduğunu düşünürsek, düşüncelerimizi daha anlaşılır bir şekilde ortaya koyabilmenin herkese fayda sağlayacağını düşünüyorum. Bu açıdan bakıldığında Yazma Sanatı bana göre herkesin okuması gereken kitaplardan. Pas geçmeyin derim.