Bu harika kitaba çok kötü bir isim seçmişler çünkü kendisinden önceki 10 yılda yazılmış beyinle ilgili kitapların bir benzeriymiş izlenimi veriyor.
Aslında kitabın söyleyecek yeni bir şeyi var ve yazarların da belirttiği gibi, bu hoşunuza gitmeyecek.
İki başlık altında yazarların derdini özetlemeye çalışayım;
1- Bir insana bir soru sorduğunuzda, size yalan söylemeyi aklının ucundan geçirmiyor olsa bile, onu bir cevaba zorladığınız için bulduğu, doğru olmayan bir cevaba tutunabilir.
2- İnsan, kendi davranışlarının altında yatan nedenlerin farkında olsaydı, o davranışlardan bazılarını yapmamayı seçebilirdi.
Zihnin, kendi hedeflerini gerçekleştirmek için kendi çıkarlarını sizden gizlemesine ihtiyacı var.
Birinci başlıkla ilgili ufkumu açan ilk örneğe yıllar önce tenis oyuncusu Agassi üzerinden yapılan bir araştırma ile denk gelmiştim.
Agassi’ye forehandinin neden bu kadar iyi olduğu soruluyor.
Soruyu başarının gizli bir formülü varmışçasına muhattabına iletirseniz, onun zihni de yanlış bir soruya doğru bir cevap aramaya başlar.
Agassi de diyor ki, raket topla buluşmadan önce bileğimi hafif kırıyorum.
Yavaş çekim videolar üstünden görüleceği üzere, Agassi bileğini, raket topla buluştuktan sonra hafifçe kırıyor. Vuruşa hiçbir etkisi yok bu hareketin.
Başarısının daha basit bir cevabı, sizin izlediğiniz o mükemmel forehandin o kişinin on bininci forehandi olması. (Blink kitabından.)
İkinci başlık için insanı evlilikten soğutabilecek bir araştırma;
İlişki içindeki insanlar, üstelik “mutlu” bir ilişki içindekiler bile “b planı” olarak çevrelerinde potansiyel partnerleri toplamaya devam ediyorlar.
Yedekte tutulan bir partneri olmayan insanların depresyona girme ihtimali 2 kat daha yüksek. (When Men Behave Badly kitabından.)
Yalnız kalma korkusunun ne kadar güçlü, harekete geçirici bir korku olduğu hafife alınıyor.
İnsanlar mutluluğu bozma pahasına, kendilerini güvenceye almayı tercih edebiliyorlar ve bu uğurdaki davranışlarını kendilerine söylediğinizde, bunları inkar edebilirler.
(Belki de hakikaten neden öyle davrandıklarını bilmediklerinden inkar etmektedirler.)
Yazarların dertlerini kendi sözleriyle özetlediği bir paragraf;
“Söylemeye çalıştığımız, zihnimizin zannettiğimiz kadar mahrem olmamasıdır. Başka insanlar ne düşündüğümüzü kısmen görebilir.
O halde, zihnimizin yarı şeffaflığıyla karşı karşıya kaldığımızda kendini kandırma çoğunlukla diğerlerini yanlış yönlendirmenin en sağlam yoludur.
Teknik olarak yalan sayılmaz (çünkü bilinçli veya bilerek yapılmamıştır) ama benzer bir etki yaratır.”
Özgür iradeye karşı bir kitap olduğundan, sizi rahatsız edecek bile olsa bence okunması gereken kitaplardan.
En azından hem kendinizin hem çevrenizin bazen ilk bakışta mantıklı görünmese dahi, neyi, neden öyle yaptığını daha iyi anlarsınız.
Dipnotlar;
*Eğitim sistemiyle ilgili;
“Örneğin, 60 anaokulu öğrencisi arasında yapılan bir çalışma (hem yetişkin hem de çocuklara ait) fotoğraflardan duyguları okumayı daha iyi beceren çocukların sınıf arkadaşları arasında daha popüler olduğunu göstermiştir.
Çocuğun sezgisi ne kadar kuvvetliyse aktivite partneri olarak seçilme ihtimali o kadar yüksektir.
Bunlar sadece korelasyon olsa bile beden dilini iyi okumanın işe ne kadar yaradığını kendi kişisel deneyimlerimizden de biliyoruz. O halde neden müfredata dahil edilmiyor?” sf.136
*Siyasetle ilgili;
“İnsanlara aynı politikayla ilgili sorular birkaç ay arayla sorulduğunda sıklıkla farklı yanıtlar verirler; fikirlerini değiştirdikleri için değil, yanıtları oracıkta uydurdukları ve önceki sefer ne söylediklerini hatırlamadıkları için.
Seçmenleri aslında daha önce karşı olduklarını söyledikleri bir politikayı neden desteklerini açıklamaları için kandırmak bile kolaydır.” sf.334
*Kitabın ismi aslında benim de sevdiğim “Elephant in the Room” deyişine bir gönderme içeriyor.
Ama sizden önce yapılan işlerden bağımsız, sizin işiniz değerlendirilemediği için, kendi içinde güzel olan bu isim, kitabın onca kitap arasında değerini bulamamasının da ana sebeplerinden biri.
(Bu yazı ilk kez 23 Kasım 2023 tarihinde X platformunda yayınlanmıştır.)