Yaratıcılık kitabını bitirdiğinizde Pixar‘ın yaptığı işlere ekstra saygı göstermeye başlamanız olası. Animasyon işinin ne kadar çetrefilli olduğunu bilmek için bu kitabı okumanıza da gerek yok ama oldu da, aklınızda bu işin kolay olduğuna dair bir izlenim var ise bunu da kitap tamamen yıkmayı başaracaktır.
Bu kitap okuması bir o kadar keyifli ama bir o kadar da uzun sürdü benim için. Nasıl okuduğumdan biraz bahsedip sizin de bu kitabı bu tarzda okumanızı tavsiye edeceğim.
Pixar‘ın 2 animasyonu hariç hepsini izlemiş olsam da bazılarını yıllar önce izlediğimden hem bilgilerim biraz silikti hem de bazıları çocukluk dönemime denk geldiğinden yeniden doğru düzgün değerlendirmek için izlemek istedim. Zaten örnek veriyorum kitapta Oyuncak Hikayesi 3 filminde önemli bir senaryo değişikliğine gitmemiz gerekti dediğinde bu kısımda ki değişikliğin filme ne derece katkı yaptığını bilmeniz için filmi izlemeniz gerekiyor. Okuyup geçebilirsiniz ama bu, kitaptan aldığınız keyfi azaltacaktır. Ben de bu sebeple kitapta, her yeni Pixar filminden bahsettiklerinde kitabı okumayı kesip o filmi izledim.
Sonuç ne mi oldu? İzlediklerimi bile yeniden izlemekten büyük keyif aldım. Mesela Kayıp Balık Nemo filmi aklımda güzel hoş bir animasyon diyebileceğim bir mertebede olsa da, yeniden izlediğimde senaryosunun harika işlenmiş olduğuna ayrıca büyülendim. Filmin 2 dakikası bile çarçur olmamış, hangi bölümü çıkarırsın diye bana sorsanız Kayıp Balık Nemo‘da çıkarmak istediğim hiç bir bölüm yok ama yeniden izlememiş olsaydım bu filmin bende bıraktığı çocukluk hatıralarıyla filmi değerlendirecektim. Başka bir örnek, kitapta Canavarlar filminin yaratımından ya da Up filminin hikayesinin geçirdiği evrimleri okurken filmleri izlememiş olsaydım, asla aynı keyfi kitaptan alamazdım. Bu yüzden kitapta bir filmden bahsediyor ise o filmi izleyip kitaba devam etmenizi tavsiye ederim.
Bunlar haricinde kitap filmlerin hikayelerine bir kapı aralasa da asıl anlatmak istediği yaratıcı işlerin çıkabileceği bir ortamı yaratmanın, korumanın ne kadar zor olduğu ve özen istediğiyle ilgili. Disney gibi bu alanın zamanında en iyi eserlerini ortaya koymuş bir firmanın bile yolunu nasıl kaybedip, hayatında hiç film yapmamış insanların eleştirileri ile eserlerin kesilip biçildiğini okuduğunuzda, sinirlenmemeniz elde değil.
Kitap aynı zamanda şirketlerde yöneticilik yapan insanlara harika tavsiyeler veriyor. Bazıları bilindik, bazıları yaratıcı hatta bazıları kitabın bilinmeyen bir şeyi söylemediğini iddia edebilir ancak kitap da zaten bu durumdan biraz şikayetçi. Her yönetici ‘sözde’ ne yapması gerektiğini biliyor ama pratikte siyah-beyaz kadar zıt ortaya çıkanlar.
Kitabın dikkat çektiği bir nokta daha var, o da Steve Jobs‘ın Pixar‘a katkısı. Kitapta anlatıldığı gibi film yapım süreçlerine karışmamış olsa da, Pixar‘ı kimse satın almak istemezken, bu kadar harika işleri ortaya koyacak insanlara tek destek çıkan kişiydi, satın aldıktan sonra zarar yazdığı dönemlerde bile. Yalnızca bunu anlatmakla kalmıyor, basının nasıl karakterinin yalnızca magazinsel tarafına odaklandığından da bahsediyor. Bu zaten çok uzun bir konu, bir kitap(lar) okuyup ya da haber(ler) okuyarak bir insanı tanıdığını düşünenler büyük bir gaflet içinde oluyor genelde ama ne yazık ki, belki bir gün sizde basın sizi dünyaya nasıl tanıttıysa öyle anılacaksınız. Fark eder mi? Önemli mi? Bunları da düşünmek lazım.
Daha da uzatmadan, Yaratıcılık A.Ş. herkese tavsiye edebileceğim bir kitap. Animasyon dünyasıyla ilgilenmese de, yönetici olmasa da, şirketleşmeyi düşünmese de. Günün sonunda kitap size insan ilişkilerini anlatıyor ve bu herkesi ilgilendiren bir konu.
Yeni içeriklerden haberdar olmak için beni Twitter‘da takip edebilirsiniz.