2016 yılında birbirini tanımayan insanlardan o kadar çok metnini duydum ki Güngezgini isimli çizgi romanın, şans vermemem imkansızdı. Bir günde bitirebileceğiniz bir içeriğe sahip olmasına rağmen ertelemenin cazibesi sebebiyle 3-4 ay boyunca kitaplığımda okunmayı bekledi. Polycolor isimli oyunumu da bitirmiş ve bir haftalık tatilimi yapıyorken sonunda Güngezgini’ni okumak için bir fırsat yarattım kendime.
Detaylarına girmeden önce söylemeliyim ki, çizgi roman okumayı sevip sevmemenize göre bu tavsiyeyi direk pas geçmeyi düşünüyorsanız, karar vermek için o kadar acele etmemelisiniz. Çizgi roman okuma alışkanlığı olmayan(benim gibi) insanlar için bile en sevilen eserler arasına koyulabilecek güzelliğe sahip. Okumayı seven her kesimi bir noktadan yakalamayı başarabilecek bir konuyu ele alıyor. Ölüm, yani aslında hayat da diyebiliriz. Bu konuyla bağlantılı olarak bir kaç hafta önce de, Reddit‘te bir soru sorulmuştu, çok fazla konuşulmayan ama konuşulmasını istediğiniz konu nedir? diye. Bir kişinin de cevabı çok beğenilmiş, toplumsal bir ihtiyaçmış gibi. Söylediği söz, ölümü bir hastalıkmış gibi atlatmaya çalışıyoruz üzerine fazla konuşmuyoruz idi. İşte üzerine fazla konuşmadığımız bu konu hakkında bu çizgi romanın söyleyecek öyle güzel şeyleri var ki, herkes kendinden bir parça yakalayabilir çizgi romanın herhangi bir noktasında.
Kesinlikle okunması gereken eserler listeme dahil edip size de okumanızı tavsiye ediyorum.
Yeni içeriklerden haberdar olmak için beni Twitter‘da takip edebilirsiniz.