Ortalama performans gösteren bir şirket ne oluyor da bir noktadan sonra coşuyor?

Bu kitabı özel kılan taraf, en başından beri mükemmel olan şirketleri değil, uzun süre sıradan olarak hayatına devam ettikten sonra yükselişe geçen şirketleri araştırması.

21 kişi, 5 yıl boyunca 1434 şirketi araştırıyorlar. Bu kitap da o araştırmanın sonuçlarından ibaret.

Sonuçlara geçmeden önce mercek altına alınan şirketlerle ilgili önemli detaylar;

• Hisse senedi getirileri piyasa ortalamasının 6.9 katı
• Herkes yükselirken onlar da yükselmiyor. Sektörleri kötü durumdayken, sektöre rağmen yükseliyorlar.
• Mükemmel sonuçları en az 15 yıl sürdürüyorlar (Mükemmel şirketlerle, mükemmel lidere sahip şirketleri ayırmak için ideal bir koşul)

Gelelim sonuçlardan bazılarına;

(Hepsine yer vermem mümkün değil, bu yüzden bilerek ülkemiz için başa bela olan konuları seçtim.)

– Şirketlerin liderleri sakin, kendini öne çıkarmayı sevmeyen, utangaç insanlardan oluşuyor.

İnsanlar lider seçerken ise dışa dönüklerde kolayca görünebilen hırsa dair sinyallerin peşinde koşuyorlar. Aslında bu liderler de hırslılar, sadece ilk bakışta kolayca seçilemeyen bir hırsa sahipler. Egolarını gösterişle değil, sonuçlarla tatmin ediyorlar.

(Bu durum hayatta sıfır toplamlı oyunlardan birinin önemini gösteriyor. Çok konuşan, daima gündemde kalmak isteyen biri bunları yapmaktan dolayı fırsat bulamayacağından iyi bir gözlemci olamaz. İlgi, dikkat dağıtıcıdır. Spot ışıkları üstünüze çekmekle ne kadar ilgilenirseniz, çevrenizde olup bitenleri anlamak o kadar zorlaşır.)

– Adam kayırmanın önüne geçebilen şirketin borsa performansı ortalamanın 4.5 kat üstüne çıkmış.

– Bu şirketler çalışanları motive etmekle ilgilenmiyorlar. Motivasyon sorunları, doğru çevre şartları altında, kendiliğinden ortadan kalkıyor.

(Sonradan motivasyon saman alevi etkisi yaratıyor ve hep motive edilmeye muhtaç bir döngüye insanları mahkum ediyor.)

– Şirketi olduğu durumdan kurtaran liderlerin yarattıkları ilk şey strateji değil.

Önce doğru insanları işe alıp, yanlış insanları şirketten çıkarıyorlar. Herkesin doğru pozisyona geldiğini anladıktan sonra ne yapacaklarına karar veriyorlar.

Wells Fargo bu konudaki en uç örnek olabilir. Gördükleri bütün yetenekli insanları işe alıyorlar, onlar için boşta pozisyon olmamasına rağmen. O sırada şirketin başındaki ismin bu durum için yorumu “Değişim zamanı geldiğinde bunu ben anlayacak kadar zekice davranamazsam ekibim davranabilir. Ve ancak onlar bu değişime ayak uyduracak kadar esnek olabilir.”

Bankacılık sektörü borsa ortalamasının %59 altında seyrederken, Wells Fargo borsanın üç katı getiri sağlıyor.

– Yazacaklarım arasındaki en evil hareket bu olsa gerek. Kötü performans gösteren şirketlerin liderlerinin %75’i ne kadar iyi oldukları anlaşılsın diye kendilerinden sonraki lideri ya başarısız ya zayıf ya da ikisinin karışımından seçiyorlar.

– Ne yapmak gerektiği kadar, ne yapmamak gerektiğine ve ne yapmaktan vazgeçmek gerektiğine de odaklanıyorlar.

Örnek verilen şirketlerden bir tanesi en büyük gelir kalemini geleceğin orada olmadığını düşünen bir lideri olduğu için satıp elden çıkarıyor ve yatırım yaptıkları gelir kalemi yıllar geçerken vazgeçtikleri gelirlerinden çok daha iyi bir noktaya ulaşıyor.

– Karşılaştırma grubundaki şirketler başarısızlık için başkalarını suçluyorlar. Kitapta başarısız bir şirketin lideri sorunun kaynağı ithalat derken, rakibi olan başarılı şirketin başındaki isim, sorun yönetim diyor.

– Yazar bariz bir duruma kirpi konsepti adını vermiş. Bu şirketler sekiz boyutlu satranç oynamıyorlar. Beş yaşındaki çocuğa anlatabileceğiniz kadar işleri sade.

(Benzer bir örüntüyü hayatın içinde de görebiliyoruz. En başarılı insanlar fundamental konuları çok iyi anlamış oluyorlar. Karmaşık görünen ve kafa karışıklığından öteye götürmeyen fikirler ilgilerini çekmiyor.)

– Son olarak mükemmel bir şirket, iş dışındaki hayattan fedakarlık yapmayı gerektirir mi? sorusu akla gelebilir.

Gerektirmez ama bir masal satılmadığının anlaşılmasını isterim. En çok vaktinizi “çalacak” sorunlar; hiyerarşi, bürokrasi ve kontrole dairdir. (Adler’e göre de tüm sorunlar insana dairdir diyebiliriz.)

Hayat/iş dengesi ancak yönetilmeye ihtiyaç duymayan ekip arkadaşları ile korunabilir. Bir evet, bin hayır ile savunulmak zorundadır felsefesini içselleştirmemiş her insan eninde sonunda size haftalara(belki aylara) mal olacak bir sorun yaratacaktır.

Kitapta örnek verilen Colman Mockler(Gillette’in başındaki isim), akşamları ve hafta sonları çalışmıyor(olması gerektiği gibi), hobilerine zaman ayırıyor, herkes ondan iyi bir şekilde bahsediyor ama aynı zamanda, kendi kendini yönetemeyen insana gözünün ucuyla bile bakmayacak biri.

Her konuda denge, hayatın takas sistemini anladıysak sahip olabileceğimiz bir lüks. Alper Hasanoğlu’nun “Bütün oyuncaklar senin olamaz.” sohbetindeki gibi.

Masalın bittiği kısım burası. İş hayat dengesini herkese kucak açan ponçik bir karakterle sağlayamıyoruz. Sorunsuz insanlara ayırdığımız zamanı ancak sorunlu insanlara karşı sıfır tolerans politikası güderek koruyabiliriz.

Yazılanlar hoşunuza gittiyse devamı için kitabı tavsiye ederim. Yıllara yayılan bir çalışmanın sonucu olan kitapları okumak ayrı bir keyif.

Kitabın başındaki alıntı da çok hoşmuş;

“Tatmin edilmemiş bir merak, işte ölümü bu kadar zor yapan şey bu.” – Berly Markham

(Bu yazıyı ilk kez 12 Mayıs 2024 tarihinde X platformunda paylaştım.)