Üniversite öğrencilerinin %37’si her zaman ya da çoğunlukla kaygılı hissediyor. Ek olarak %31’i ise zamanının yarısında kaygılı.
Yazar bu noktaya telefonu merkez alan çocukluk dönemi nedeniyle gelindiğini söylüyor. Ekonomisi iyi olan ülkede de, kötü olanda da, birbiriyle alakasız ülkelerde de, aynı anda sosyal medyanın yükselişi ile mental sağlık çöküşe geçmiş.
Bundan en çok sosyal medyanın yükseliş dönemine çocukluğu denk gelenler etkilenmiş.
Ebeveynlerin de yaşananlarda büyük bir payı var. Bir taraftan gerçek dünyaya karşı çocuklarını aşırı koruyorlar ve gelişimlerinde önemli olan, yaşamaları gereken deneyimleri engelliyorlar. Diğer taraftan ise dijital dünyaya karşı ise az korumacılar.
Kitaptan aldığım bazı notlar;
*Depresyonda olan bir kadının, yakın bir arkadaşının(erkek ya da kadın) depresyona girme ihtimali %142 artıyor.
Temelde her duygu bulaşıcıdır. Nicholas Christakis ve James Fowler’ın yaptığı araştırmaya göre mutlu bir insan, o mutluluğunu arkadaşının arkadaşının arkadaşı mesafesine kadar bulaştırabiliyor.
Ama konu depresyonsa, kadınlar duygularını daha fazla paylaşmaya istekli olduklarından ve nasıl hissettikleri üzerine daha fazla sohbet ettiklerinden, bir erkek depresyona girince çevresine hislerini bulaştıramıyorken, kadın mutluluğunu çevresine yaydığı kadar depresyonunu da çevresine yayıyor.
*Zihnimizde keşif modu(behavioral activation system – bas) ve savunma modu(behavioral inhibiton system – bis) çevresel koşullara göre aktif oluyor.
Hayatını daha fazla keşif modunda geçiren insanlar daha mutlu, savunma modu daha aktif olanlar ise daha mutsuz, kaygılı.
Gerçek hayata karşı aşırı korumacı ebeveynler çocuğun daha fazla savunma modunda kalmasına neden oluyorlar.
Bunun üstüne linç kültürü gibi dinamikleri olan sosyal medya da çocukları keşif modundan uzaklaştırıp, savunma moduna geçirtiyor.
*2010’dan beri ergenler(13-19 yaş) arasında majör depresyon 2.5 kat artmış.
*2000 başlarında çocuklar yetişkinlere göre arkadaşlarına neredeyse 3 kat zaman ayırıyorlar. Tarihler 2019’u gösterdiğinde(pandemi öncesi) çocuklarla yetişkinlerin arkadaşlarına ayırdıkları zaman 1:1’e yakın.
Bu sayılarla ilgili ölçülmesi sorun olan kısım, hadi toplam arkadaşa ayrılan süreyi ölçebildin, peki bu çocuklar bir araya geldiklerinde o telefonlar yanlarında değil mi?
Akıllı telefonlar üstünden sosyal medya, arkadaşlara ayrılan o kısa sürede de dikkatleri dağıtıyor. Yıllar geçerken azalan sadece nicelik değil. Kaliteli geçirilen zaman da azalmış.
*Dünya sosyal medyadan bu seviyede etkilenince sosyal medya kullanmayan çocuk da sosyal medyanın sosyal ilişkilere olan etkisinden kaçamıyor. (2012 sonrası çocuk olmak istemezdim.)
*Ergenler(10-20 yaş aralığı) arasında ADHD sorunu yaşayanlar çok daha fazla akıllı telefon kullanıyor. Bu şaşırtıcı değil. Buradaki yeni bilgi ise, telefon ile geçirilmiş çocukluğun adhd semptomlarını artırması. Özellikle kızların.
*Executive Function(bir planı uygulamaya koyma becerisi), yavaş gelişen ve gelişimi ergenliğin sonlarına kadar devam eden bir özelliğimiz. (Birlikte çalışacağımız insanda aramamız gereken en önemli özelliklerden biri) Telefonla geçen bir çocukluk, hayatın ilerleyen yıllarında büyük etkileri olacak bu özelliğin gelişimine de ket vuruyor.
*Çalışırken en iyi performans, telefon çalışılan odanın dışında bırakıldığında ortaya çıkıyor. En kötüsü telefon görebileceğiniz bir yerdeyse. Cepte olan telefon bile sonuçları etkiliyor.
*Gençlere günde gelen bildirim sayısı ortalama 192. 8 saat uyusalar, saatte 11 bildirime tekabül ediyor. Bu, tüm gün dağınık bir zihin demek.
(Bir insanın sosyal medya çağında kendisine yapabileceği en büyük iyiliklerden biri, bildirimlerini kapatmak)
*Sosyal medya kullanım süresi günde 5 saat olduğunda(bu uçuk bir oran değil, ergenlerin %40’tan fazlası daima çevrimiçi olduklarını söylüyor) kızlarda depresyon oranı %40’a çıkıyor.
Genel olarak da sosyal medyaya dair her konuda kız çocukları daha fazla olumsuz yönde etkileniyor.
Peki neden? sorusuna yazarın 4 maddelik açıklaması var;
1) Görsel karşılaştırmalara ve mükemmelliyetçiliğe karşı daha hassaslar
2) Kız çocuklarının saldırganlığı fiziksel değil, ilişki ağlarına dayalı. Biri diğerine zarar vermek istediğinde bunu o kızın statüsüne ya da ilişkilerine zarar vererek yapıyor.
3) Duyguların daha fazla paylaşımı yetişkinlere özel değil. Kız çocukları da aynı şekilde duygularını çevrelerine bulaştırıyorlar. Böylece negatif duygular da daha fazla yayılıyor.
4) Ve dijital zorbalığa, dijital tacize daha fazla maruz kalıyorlar.
Kitabı sadece çocuğu olanlara öneririm yazmak istemiyorum. Çocuğunuz olmasa da, bugüne nasıl geldik sorusunu 90’lardan başlayarak ele aldığı için ve sosyal medya kullanmasanız bile zihni sosyal medya ile şekillenmiş neslin ilerleyen yıllarda yapacaklarından etkileneceğiniz için, içinde yaşadığı dünyayı anlamaya çalışan herkese kitabı tavsiye ederim.
Dipnotlar.
*Kitaptan üstüne ayrı yazı yazılabilcek bir söz: “Neurons fire together, wire together.”
*Sean Parker’ın sosyal medya tanımı: Social-validation feedback loop.
*Bir çocuğun keşif modunda kalması için düşmesine izin verilmesi gerektiğini özetleyen sevdiğim bir cümle: “Kids, who fall out of trees often turn into adults who are least afraid of climbing trees.”
Safetysim = Experience Blocker
*Bir cihazı yanında serum gibi her yere taşımadığında mental sağlığın üstünde büyük bir etkisi yok. Çocukluğu masaüstü bilgisayar dönemine denk gelenler olarak, tasarımın doğası gereği bilgisayardan kopabilmemiz de bizim şansımız.
*Peki Türkiye bu hikayenin neresinde?
Datereportal’a göre 8 milyarlık şu koca dünyada Instagram’da en çok zaman geçiren ülke biziz(2023 istatistiği) ve kitaba göre de mental sağlık üstünde en çok negatif etkiye sebep olan sosyal medya platformu, Instagram.
*Büyük ihtimalle Türkçe’ye çevrildiğinde çok satan kitaplardan biri olacak.
(Bu yazının ilk versiyonunu 26 Temmuz 2024 tarihinde X platformunda paylaştım.)