Kendime Düşünceler bir günlük. Filozof ve Roma İmparatoru olan Marcus Aurelius, hayatı nasıl yaşaması gerektiğini kendisine hatırlatması adına, bildiklerini ama içselleştiremediklerini kağıda dökmüş. Kendisiyle boğuşan bir insanın düşüncelerine tanık oluyoruz eser boyunca. Okurken biliyorsunuz ki size demiyor hayat kısa diye, bilmesine rağmen kendisine hatırlatıyor hayatın kısalığını. Kitabın belki de en etkileyici kısmı bu. Binlerce yıl önceki bir insanla aynı dertlerden muzdaribiz. Teknoloji çok ilerlese de, kolay aktarılamadığından duygusal zekamız hep yerinde saymış, okurken onu fark ediyorsunuz. Her yaşta, hayatınızın her anında kendinizden bir şeyler bulabileceğiniz bir başucu eseri olmuş.
Ölüm korkusu, hayatın kısalığı, en büyük cehennemin zihnimiz olduğu ile ilgili anekdotlarla dolu eser. Kendisini alkışlayanların, bir gün rüzgar başka yönden eserse kendisini çarmıha germek isteyecek olanlarla aynı insanlar olduğunun farkında ve bunu kendine tekrar tekrar söylüyor, unutmamak için. Roma İmparatorluğu’nun en tepesindeki adam, şöhretin getirdikleri ile sarhoş olmamak için kendisiyle bir savaş veriyor adeta, biz de günlük boyunca buna tanık oluyoruz. Yeri geliyor hepimizin hayatında yaşadığı ufak sıkıntılara sinirlenmemizi sorguluyor, hayatın kısalığını kendisine hatırlatarak.
Başına gelen her şeyde, başlarına aynı şeyler geldikten sonra dertlenen, şaşkına dönen, yakınan insanları düşün. Şimdi Neredeler? Hiç bir yerde! O halde? Onlara benzemek mi istiyorsun?
Ya da hiç mi kendimizi kandırdığımızı, oyalandığımızı düşünmedik hayatın bazı noktalarında. O da düşünmüş olacak ki kendisine şöyle seslenmiş;
İleriki yaşlar için sakladığın yazıların bazılarını okuma niyetin yok. Kesinlikle gerçekleştirmek istediğin şeyler için hızlan, boş umutları defet, eğer kendinle ilgiliysen, hala mümkünken kendi yardımına kendin koş.
Bunun gibi sayısız not biriktirdim bu günlükten. Bilmek ile anlamanın aynı anlamlara gelmediğini bilen bir adam, bildiği şeyleri kendine hatırlatma ihtiyacı duyduğundan yazmış bütün bunları. Bu konu da benim üzerinde fazlasıyla durduğum konulardan biri olduğundan, bu eseri daima ayrı bir kefeye koydum. Ara ara sayfalarını karıştırmaktan bu yüzden büyük keyif alıyorum. Günlük olmasının da bir etkisi var tabi ki etkileyiciliğinde. İsmini unuttuğum bir yazarın belirttiği gibi, yazdıklarımızı birinin okuyacağını anladığımız an, samimiyetten de bir parça ödün veririz. Bu yüzden bir günlük olmasının insana dokunan bir tarafı var. Hepimiz gibi hayatının farklı anlarında teoride bildiklerini kendisine hatırlatmak zorunda kalmış bir insanın yazdıklarını okuyoruz günün sonunda.
Okunmalı. Hayata dair önemli konuları anlamamak için ne kadar çok çaba sarf ettiğimiz düşünüldüğünde belki de tekrar, tekrar okunmalı.
Yeni içeriklerden haberdar olmak için beni Twitter‘da takip edebilirsiniz.