Neden amatör görünmekten korkuyoruz? Elalem hayatımızı nasıl bu kadar etkileyebiliyor?

Bilerek bu kitabı yıl sonuna bıraktım. 2024’te yurt içinde ekonomik pasta daha da küçülecek. Zor çevre şartları altında, kendi dertlerini unutmak isteyen insanlar, sosyal medyada tanımadıkları insanların üstüne hiç olmadığı kadar sert bir şekilde gelecekler. Bu konuda zihninizi eğitmeniz lazım.

(Ne kadar tezat bir durum değil mi? Zorda kalınca, insanın kendine dönmesi gerek ki, o zorluğu aşsın ama bunun yerine, o zorluğu unutmak adına, çevresine sarıyor.)

Alain de Botton, herkesi etkileyen yargılanma korkusunu tarihten örnekler vererek anlatmış ve en sonunda da çözüm önerileri ile kitabı bitirmiş.

Bazı konuları kafanızda oturtmaya yardımcı olabilir. Tavsiyelik bir kitap.

Kitaba ek olarak, eleştiriler ve yargılanma korkusuyla ilgili bana yardımcı olan bir düşünceden bahsedeyim.

Eleştiri, sırf eleştiri olduğu için bile, içeriğinden bağımsız neden değersizdir?

Eleştiren, eleştirisini haklı gösterebilmek için karşısındaki insanı karikatürize etmek zorundadır.

Kitapta bu konuya verebileceğim güzel bir örnek var;

“Ben yalnızca bir garson değilim. Öğrenciydim, bilim insanıydım, askerdim. Karımın adı Alsana’dır. Londra’nın doğusunda oturuyoruz ama kuzeye taşınmayı düşünüyoruz. Ben aslında müslümanım ama ya Allah beni terk etti ya ben Allah’ı. Hangisi bilemiyorum. Benim bir arkadaşım var, adı Archie, başka arkadaşlarım da var. Kırk dokuz yaşındayım. Ama sokakta yürürken kadınlar hala dönüp bakarlar. Bazen.”

Sizi tanımadan, sizi eleştirecek kişi sizin yalnızca garson yönünüzü görür ya da bilim insanı ya da asker ya da bir başka yönünüzü.

Ama tanıdığınız insanlardan bilirsiniz ki, her insanın birden çok yönü vardır. Bu gerçeği bilen biri, tanımadığı birinin üstüne gitmez.

Bu yüzden sosyal medyadan gelen bir eleştiri, sesli dile getirildiği anda bile, ne olduğundan bağımsız, eleştirinin sığlığını ortaya çıkarmış olur.

Yabancı birinden gelen bir eleştiriyle karşılaştığınızda, eleştireni araştırırsanız o eleştiriyi sağlam bir temele oturtabilecek bir geçmişi olmadığını fark edeceksiniz.

Bunu yapabiliyorsanız, sizi seven yabancı insanları da araştırdığınızda, sevgisinin sağlam temellere dayanmadığını fark edebilirsiniz.

Sizin yargılardan etkilenmemenizi sağlayan düşünce zinciri, övgülerden de egonuzun büyümesine engel olur.

Peki haklı bir eleştiri, hiç sağlam bir arka planı olan yabancı birinden gelemez mi?

(Eleştiri ile yabancı bir insanı daha iyi bir noktaya taşıyamayız ama hikayenin eleştirilene faydasızlığını bu yazıda pas geçelim. Eleştirene odaklanalım.)

Bana göre mümkün değil çünkü sağlam bir argümanla, sizin en çok canınızı yakabilecek yabancılar, sizi hiçbir zaman eleştirmemeleri gerektiğini de bilirler.

Herhangi bir şeyin ne başlangıç, ne de son olduğunu görürler. Her şeyin gelişim sürecindeki zincirin halkalarından yalnızca biri olduğunun farkındadırlar.

Tanımadığı bir insana karşı geliştirdiği eleştiri ile, eleştiriyi haklı çıkarabilmesi için karşı tarafı karikatürize etmesi gerektiğini de bilirler.

Sağlam argümanlar üretebilen birinin eleştirisi, dil aracılığı ile bunu dışa aktarmadan önce, kendi zihninde yenilgiye uğramış olmalı çünkü aynı zeka dile gelmeden önce, resmin tamamına vakıf olmadığının da farkına varmalı.

(Ayrıca yazıyı daha da uzun tutmamak adına pas geçtiğimiz konuda, eleştiri üstünden insanları değiştiremediğimizi fark edebilmiş olmalı.)

Film eleştirmenlerini düşünelim.

Film eleştirmenleri, neyin kaliteli neyin kalitesiz olduğu konusunda ahkam kesen insanlardan oluşurlar. Ve kalitenin belirleyicisi olarak kendi dünya görüşlerini dayatmaya çalıştıklarından da, yargılanma korkusunu besleyen bir meslek grubudurlar.

Eleştirilerini haklı gösterebilmek için film üretim süreçlerindeki, kısıtlı zaman ve kısıtlı para konularını denklemden çıkarmak zorundalar. Filmlerdeki birçok sorunun cevabı genelde bu iki başlıkla alakalıdır ama bunlardan bahsederlerse, eleştirilerinin ne kadar yüzeysel olduğu ortaya çıkacaktır. O zaman kendi mesleklerini değerli kılmak adına, film üreticisini karikatürize ederler. Denklemi basitleştirirler.

Yapanla, yapmayan arasındaki eleştirilerin kalitesi de burada ortaya çıkıyor.

Üretmeyenin, üretim sürecindeki zorlukların hangi maddelerde yoğunlaştığını, sırf o proje özelinde bile, hayal ederek doğru tahmin etmesi mümkün değildir.

Ve ne yazık ki biz 80 küsür milyonluk ülke olarak, 5 milyonluk ülke kadar üretim yapıyoruz. Üretmedikçe de gerçeklerden daha da uzaklaşıyoruz. Gerçeklerden uzaklaştıkça, eleştirilerimiz daha da sertleşiyor.

Eleştirmeyi çok seven, başkalarının hayatına çok karışan bir millet olduk çünkü yaşamayı unuttuk. Yetişkinler, pencereden dışarıdaki geçip giden hayata bakan çocuklara döndüler.

Yaşamadıkça da bir yabancıyla karşılaşınca onu iyice ekranda gördüğümüz kötü yazılmış karikatür karakterlerden biri gibi görmeye başlıyoruz.

Şefkat, binbir türlü yaşam olasılığını gördükçe de gelişen bir karakter özelliğidir. Görmekten kastım maddi imkanlar vasıtası ile yaşanabilecek bir hayat da değil.

Bir roman da size her insanın binbir farklı yönü olabileceğini gözler önüne serebilir.

Daha fazla üretirsen de, daha fazla üretenin dertlerini içselleştirebilir, eleştiren o sert dilinin faydasızlığını keşfedebilirsin.

Yukarıda saydığım nedenlerden ötürü, yargılanma korkunuzun nedeni olan insanların eleştirileri, aslında hiç değerli değildir.

Dipnot:

1702 yılında Floransa’da bir edebiyat erbabı “Sen Dante’den anlamıyorsun.” dedi diye kuzeninin yaşamına son vermiş.

İnsanın çevresini geliştirebiliyoruz, içini değiştiremiyoruz.

Marsa gitsek, biri çıkıp der “Sen gezegenler arası seyahatten anlamıyorsun.”

Bunu duyan da, kelimelerden egosu incindiği için lafı edenin oksijen tüpüne makas atmaya çalışır.

İnsanların çoğu değişmeyecek. Bu hikaye tekrar, tekrar ve tekrar farklı koşullarda, farklı yıllarda, farklı isimlerle yeniden yaşanacak.

Yapabileceğimiz tek şey, bu hikayelerin yaşanma nedeni olan insanların ağızlarından çıkan sözlerin değersizliğini fark etmekten geçiyor.

(Bu yazı ilk kez 26 Aralık 2023 yılında X platformunda yayınlanmıştır.)