(Yapay zekadaki gelişmeler önümüzdeki günlerde karamsar senaryolar okumamıza neden olacağından iyimser taraftan biri olarak düşüncelerimi bir yazıda derleyip, toplamak istedim.)
Beklenti enflasyonu, üreticinin ve tüketicinin beklentilerinin birbirini tetikleyerek yükseleceğini ve bu durumun istihdamın çökmesine engel olacağını bize gösteriyor.
Konuyu 3’e böldüm;
• Üretici Tarafı
• Tüketici Tarafı
• Beklediğim Gelecek Senaryosu
Üretici Tarafı
Bir insan ne yapabilir? sorusunun cevabına dair beklentimiz = bir insan ve bir yapay zeka asistanı ne yapabilire doğru genişliyor. Bu fenomenin yapay zeka senaryolarındaki iyi tarafı, bizi felaket senaryolarından koruyor olması.
Bugün tüm sorunlarımız çözülse, yarın kendimize yeni bir beklenti ve bunun bedeli olarak, yeni de bir sorun yaratmış oluruz.
Odadaki fili de en başından ortadan kaldırayım: Yeni ortaya çıkacak beklentileri yapay zeka araçlarının karşılayacağını söyleyen insanlar, ucuz, kolay erişilebilir şeylere değer vermekten vazgeçtiğimiz gerçeğini atlıyorlar. Eğer dijital ihtiyaçları karşılamak çok ucuzlaşırsa, insani dokunuşların değeri artar.
Karşılanmasını istediğimiz ihtiyaçlar, bir değerinin olduğunu düşündüğümüz ihtiyaçlardır. Ucuz olan için ne minnettar oluruz ne de onla tatmin oluruz. Elde edilmesi zora yakını isteriz. Gerisini kanıksarız. Ve her yeni nesil için elde edilmesi zora yakın olan nedir? sorusunun cevabı değişir.
Ellerimiz arasından kayıp gidebilecek uzaklıktaki havuçların peşinde koşmayı severiz. (Bkz: Hedonik Adaptasyon)
İşsizliğin artacağı senaryolarda insanlar kendilerini haklı göstermek için serbest piyasada tek oyunculu bir oyun varmış gibi kurgular yaratıyorlar. İstihdamın çökmesinin önündeki engel sektör liderleri değildir. (Borsaya açık sektör lideri şirketin idealist bir kurucusu yoksa çalıştırabileceği minimum sayıda insanı çalıştırır) Sektör lideri “olmak isteyenlerin” beklentilerimizi alt üst ederek yukarı doğru tırmanma isteği istihdamı koruyan faktörlerden biridir.
Beklenti enflasyonundan 1000 yazılımcıya duyulan ihtiyaç 1000’de kalacak anlamı da çıkartılmamalı. (Bu mümkün değil.) 1000 insana duyulan ihtiyaç, yeni ihtiyaçlar ortaya çıkacağından 1000’e “yakın” seviyede kalır diyebiliriz. Beklentileri karşılamak için sarf edilmesi gereken efor, önceki kırılma noktasına yakın olur.
(Yakın kelimesinin neye tekabül ettiğini gelecek senaryosunda anlatıyorum.)
Tüketici Tarafı
Yaşanan gelişmelerin çocukluğumuzun oyunlarını yeni çocukların beğenmemesinden ve bu örüntünün her sektörde farklı şekilde cereyan edecek olmasından bir farkı da yok.
Örnek olarak biz Last of Us’ı tek bir senaryo üstünden oynadık. Bir noktada yeni bir Last of Us etkisi yaratacak oyunda yeni Joel ve Ellie’nin karakterleri sohbetlerimizle şekillenecek. Belki, bitirmiş olduğunuz bir oyunda bile sırf size has gelişen karakter nedeniyle ara ara o oyuna girip onla sohbet etmek isteyeceksiniz. Belki, oyundaki karakterlerin hafızasının korunmadığı oyunlara oyuncuların burun kıvırdığı bir noktaya geliriz. Bu gelişmeler de bugün sahip olduğumuza minnettar olduğumuz imkanlara, gelecekte geriye bakıp, ne kadar da ilkelmişler dememize neden olurlar.
Yeni beklentileri, toplam istihdamı(bir meslek grubuna özel demiyorum) azaltarak karşılayamıyoruz çünkü beklediklerimiz, kolay elde edebildiklerimiz olmuyor. Yazdıklarım kolay elde edilebilir olursa onlara verdiğimiz değer azalır ve daha zor elde edilebilen bir üst basamağı istemeye başlarız.
Beklediğim Gelecek Senaryosu
Haftanın 4 günü çalışılan bir düzen yeni normal olursa, azalacağı öngörülen istihdam, geçmişteki örneklerde gördüğümüz gibi dengelenir. Nasıl bir taraftan daha az çalıştığımızda diğer taraftan istihdam eski seviyesine gelebilir? sorusunun cevabının haftanın her günü çalışırken, altı günü çalışmaya, sonra da beş günü çalışmaya geçtiğimiz geçmiş senaryolarından bir farkı yok.
İnsanların yeni normali haftada 3 gün tatil olunca, o süreyi tıklım tıklım doldurmaya başlarlar. Kısa süre içinde “yeniden” hiçbir şeye zamanım yok dediğimiz bir noktada buluruz kendimizi.
Her nesil aynı konulardan şikayet etmiştir çünkü o konulardan şikayet edebileceği şekilde hayatını revize etmiştir. Bu da haftanın 3 günü tatil olan bir düzende eğlence sektörünün büyüyeceğini gösterir. Başka bir alan ise benzer ölçülerde bu sırada küçülmek zorundadır. (Eğlence denildiğinde akla daha küçük bir sektör geliyor, entertainment demek istiyorum aslında.)
Yılda kaç tatile çıkacağımızı ne belirliyor? Yılda kaç kitap okuduğumuzu ne belirliyor? İki günlük hafta sonunu nasıl planladığımızı ne belirliyor? Para, bu soruların karşılanması gereken ikincil kriteri olabilir. İlk kriter, zamandır.
Paramız olsa da, zamanımız yoksa bu dediklerimin sayısını arttıramayız ve eldeki zamanın ne kadar olduğuna göre tüketimi şekillendiririz. Ortaya çıkan boş yeni zamanlar, neler yapılabileceğinin olasılıklarını artırır. Bu boş zamanlardaki büyüme, yeni istihdam olasılıklarına kapı aralar.
Yazdıklarımı bir sonuca bağlarsam;
Dijital dünyada her ne yapıyorsak yakın zamanda ancak daha fazlasını yaparak insanları tatmin edebiliriz. Yeni çıtayı biz belirlemezsek, başkası belirleyecek ve biz ona adapte olmak zorunda kalacağız. Ama dünyanın her yerinde aynı anda yaşanan değişimler tedirgin edici değildir. Beklenti enflasyonu, iyi ile kötü olasılıkların bir dengeye kavuştuğu yeni bir normale doğru ilerlememizi sağlar.
Kısa kısa dipnotlar.
*Yabancı dil hakkındaki argümanlarda, yazı diliyle aynı tuzağa düşülüyor. Yazmak, fikirlerin aktarımından çok, doğuşuna hizmet ettiği için varlığını korur. Aynı şekilde dil yalnızca bir iletişim aracı değildir. Dil, fikirlerin şekillenmesini sağlayan bir araçtır.
Bildiğiniz dillerin sınırlarının ötesinde düşünemezsiniz. Başka bir dilde yazılmış kitabı okuyabilmekten bahsetmiyorum. Daha zihnimizin içinde hangi dili bildiğimize göre düşüncelerimiz şekillenmeye başlar. Yabancı dil öğrenmenin her zaman bir yararı olacak. (Bkz: Sapir Whorf Hipotezi)
Ayrıca turistik amaçlar dışında aklı başında insanlar sizle doğru düzgün bir bağ kurabilmek için söylediği şeyin yeniden söylenmesini beklediği bir düzeni kabul etmezler. Gecikme süresi yok denilen çözümde iletişim süresi 2 katına çıkıyor.
*Kullanıcı arayüzü, insan ile bilgisayarın anlaşamaması nedeniyle yarattığımız bir ara çözümdü. Programlama dilleri de aynı şekilde. İhtiyaçtan uydurduğumuz bir şeyin var olmasını sağlayan düzenin, ona ihtiyacımız kalmadığında yok olmayacağını ya da azalmayacağını elbette düşünmemeliyiz.
Hayatımızdaki doğada karşılığı olmayan tüm kurallar uydurmadır ve onlara gerek kalmadığında onlardan vazgeçilebilirler. Ama bu aynı zamanda bir mesleğin biteceğini (de) göstermeyebilir. Mesleğin adı aynı kalır ama bir mesai gününde on yıl sonra yaptığınız şey ile bugün yaptığınız şey arasındaki benzerlikler kırıntı seviyesinde kalabilir.
*Sadece bir azınlığın işsiz kaldığı senaryolar endişe vericidir. Dünya genelinde bir çöküş olursa herkes bu konuya kafa yoracağından hızlıca bir çözüm bulunur. Oyun devam edebilmeli ki birileri para kazansın, birileri para kaybetsin, birileri kazandığı parayı harcayabilsin.
İşsiz kalan bir sizseniz ama geri kalanın keyfi yerindeyse asıl bu sorundur. Sizi sizden başkası kurtaramaz. Bu sorunun da, yapay zeka ile bir ilgisi yok çünkü bugünkü sorunlardan pek bir farkı yok. Eğer işsizlik seviyesi gelecekte benzer seviyelerde gezinecekse suçu yapay zekaya atamayız. Bu senaryo, çoğunluğun değişime ayak uydurduğunu gösterir.
*Ütopik ve distopik senaryoların gerçekleşmesi çok düşük ihtimallerdir. Ekstrem senaryoları yüksek olasılıklı gösterebilmek için olayları dengeleyebilecek parçaları denklemden çıkarmanız gerekir. Beklenti enflasyonunu görmezden gelirseniz distopik senaryolara inanmanız kolaylaşır.
(Bu yazının ilk versiyonunu 14 Mayıs 2024 tarihinde X platformunda paylaştım.)