Anksiyete sahibi insanların kendilerinin en büyük düşmanı olduğunu bana hatırlatan 5 araştırma zamanla notlarımda birikti. Araştırmalar arasında doğrudan bir bağ yok ama vardıkları sonuçlara bakarsak, bunlar, birbirlerini besleyerek kötü bir kısır döngüye yol açıyorlar.

Şöyle;

(1) Anksiyete, kazanç potansiyeli daha büyük seçeneğin, olası pozitif taraflarına değil, pozitif tarafları kadar büyük olan, olası kayıplarına odaklanmanıza sebep olur.

Beynin amigdala bölgesi kaygılı olduğunuzda kayba karşı daha hassaslaşır.

Günün sonunda kendinizi, daha az riskli ama size daha az uygun olan seçeneği seçerken bulursunuz.

(2) Normalde zaman, duyguların sakinleşmesine yarar ama bunun istisnaları var. Bunlardan biri; Seçmediğimiz seçeneklere karşı duyduğumuz pişmanlık, zaman geçtikçe artar.

(3) Anksiyeteniz sebebiyle fırsatlar kaçırırsınız. Kaçırdığınız fırsatlar ise sizi gelecekte kendinize karşı daha güvensiz yapar. Daha güvensiz haliniz, bu döngünün başında(1) daha da kötü kararlar vermenize sebep olur. Döngüyü tamamlayıp bu noktaya(3) tekrar geri döndüğünüzde, kendinize daha da güvensiz hale gelirsiniz.

Kaygılı biri, bu kısır döngüyü okuduğunda kendini daha kötü hissedebilir ama olaya bir de şu yönünden bakılmasını istiyorum;

Bir röportajında Celal Kadri Kınoğlu’na bu aralar ne tür kitaplar okuduğu soruluyordu. Kendinden 10-15 yıl ilerideki insanların kitaplarını okuduğundan bahsediyordu. Beni neyin beklediğine hazırlıklı olmak istiyorum diyordu. Herkesin yapması gereken şey tam da bu olmalı.

Bir süreliğine kaygı kaynaklı sorunlardan kaçabiliriz ama sorunların sonuçlarından kaçamayız. Eninde sonunda hesabı ödememiz gereken bir an gelir.

Kaygı problemi çözülmedikçe her önemli karar anında, daha doğru seçeneği değil, daha az yanlış gibi görünen seçeneği seçmeye yatkın olmak, bu döngünün sonsuza kadar kendini tekrar etmesine hizmet ediyor ve her geçen yıl işleri çözmenin daha zorlaştığı bir noktaya kişiyi götürüyor.

Kümülatif etkiyi genelde ticaretle uğraşanlar diline doluyor(ve pozitif anlamda) ama duygusal bagajların(pişmanlıklar da diyebiliriz) da birikmesi tehlikeli ve altını çizmeye değerdir.

Kahneman, geçmişe baktığımızda iyi bir hikaye görmek istediğimizi söyler. Kaygı ise bizi iyi bir hikayeden uzak tutan yegane şeylerden biridir.

Kaygının bir değeri kalmadığında insanlar nasıl davranır? sorusuyla ilgili şu hikayeyi de bu araştırmaların yanına iliştirmiştim. Onu da paylaşayım;

“Bir Kuştan Öbürüne” kitabının yazarı Anne Lamott’un arkadaşı kanser olduğunda, doktoru kendisine “Şu andan itibaren onu dikkatlice izle çünkü sana nasıl yaşanacağını öğretiyor.” demiş. Bu sözün hiç aklından çıkmadığını ve her gün kendisine bunu hatırlattığını söylüyor. (sf.184)

Bir konudan ders çıkarmamız için o konunun başımıza gelmesini beklemek, bu hayatı yaşamanın çok kötü bir yolu. Tekerleği yeniden icat etmemek için başkalarının bizden 10-15 yıl ileriki yaşlarda ya da tamamen başka koşullarda nasıl seçimler yaptığına kulak vermemiz lazım.

Bu yazı özelinde henüz başımıza gelmemiş ama dikkat etmezsek başımıza geleceği kesin olan felaket; anksiyetenin yaşlılıktaki yaşam kalitesine etkisi. Bu kaliteyi korumak(ya da var etmek), gençliğimizde kaygı problemini çözüp çözemediğimizle doğrudan bağlantılı.

Olaylara böyle bakarsak, kaygılı bir insan için en riskli hamle, hiç risk almamak olsa gerek.

Yararlandığım kaynaklar;

(1)

https://journals.plos.org/plosone/article?id=10.1371/journal.pone.0228782

https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC3864559/

https://apps.dtic.mil/sti/pdfs/AD0646719.pdf

(2)

https://psycnet.apa.org/record/1995-24085-001

(3)

https://journals.sagepub.com/doi/10.1177/09567976211007414

(Bu yazı ilk kez 1 Ağustos 2023’te X platformunda yayınlanmıştır. Burayı genelde arşiv olarak kullanıyorum. Güncel yazılarım için beni X platformunda takip edebilirsiniz.)