Nobel Fizik Ödülü sahibi Richard Feynman‘ın ezbere dayalı eğitim sistemini eleştirdiği bu pasaj Eminim Şaka Yapıyorsunuz Bay Feynman kitabından Alfa Yayınları izniyle paylaşılmıştır.

Akademik yılın sonunda öğrenciler benden Brezilya’daki öğretim deneyimlerimi anlatmamı istediler. Konuşmamı sadece öğrenciler değil, profesörler ve hükümet görevlileri de izleyeceğinden istediğim her şeyi söyleyebilmem için söz vermelerini istedim. ”Tabi” dediler, ”burası özgür bir ülke.”

Konuşmaya gittiğimde elimde üniversitenin birinci sınıfında okutulan temel fizik derslerinin kitabı vardı. Bu kitabın özellikle iyi olduğunu düşünüyorlardı. Çünkü çeşitli türde harflerle yazılmıştı. Kalın büyük yazılar bilinmesi en gerekli şeyleri, daha küçük olan yazılar ise daha az önemli konuları gösteriyordu. Ve böyle devam ediyordu.

Birisi hemen, ”Kitap hakkında kötü bir şey söylemeyeceksiniz değil mi? Kitabın yazarı da burada ve herkes onu çok beğeniyor” dedi.

”İstediğim her şeyi söyleyebileceğimi söylemiştiniz!”

Salon tamamen doluydu. Konuşmama bilimin doğayı anlamak olarak tanımlanabileceğini söylemekle başladım. Sonra sordum: ”Bilim öğretmek için iyi bir sebep acaba ne olabilir? Tabii ki her ülkenin kendisini medenileşmiş sayabilmesi için…..vs, vs, vs, vs!” Herkes orada oturmuş başıyla onaylıyordu. Çünkü böyle düşündüklerini biliyordum.

Sonra dedim ki: ”Bu kuşkusuz çok saçma. Çünkü neden başka bir ülkeyle yarışmak için yapalım bunu? Bunu sadece başka ülkeler yaptığı için değil de daha iyi, daha anlamlı bir sebep için yapmak gerekir.” Bilimin güzelliğinden ve onun insanın gelişimine katkısından bahsettim. Dinleyenleri birazcık tedirgin etmiştim.

Sonra ”Konuşmamın asıl amacı, size Brezilya’da bilim öğretilmediğini göstermekti!” dedim.

Kafalarının karıştığını hissettim. Düşünüyorlardı: ”Ne? Öğretilmiyor mu? Çok saçma! Biz o derslerin hepsini veriyoruz.”

Onlara dikkatimi çeken ilk şeyin Brezilya’ya geldiğimde ilkokul çocuklarının kitapçılarda fizik kitapları satın aldığını görmek olduğunu söyledim. Amerika’da bilime başlama yaşından çok daha küçük yaşta, çok fazla sayıda öğrenci fizik öğreniyordu Brezilya’da. Ama hayrettir Brezilya’da çok sayıda fizikçiye rastlayamıyoruz. Neden böyle? Bu kadar öğrenci, o kadar çok çalıştığı halde hiçbir işe yaramıyor.

Yunancayı çok seven bir Yunan Dili ve Edebiyatı araştırma ve eğitimcisinin deneyimleriyle benzerlik kurdum. Bu adam kendi ülkesinde çok az sayıda çocuğun Yunanca üzerinde çalıştığını biliyordu. Başka bir ülkeye gitmiş ve bu ülkede herkesin, hatta ilkokul öğrencilerinin bile Yunanca eğitimi aldığını görünce çok hoşlanmış. Yunancada mezuniyet derecesi alacak bir öğrencinin sınavına girmiş ve soru sormuştu, ”Sokrates’in Gerçek ile Güzellik arasındaki ilişki konusundaki düşünceleri neydi?” Öğrenci cevap verememişti. Sonra şöyle sormuştu: ”Sokrates üçüncü sempozyumda Platon’a ne demişti?” Öğrencinin gözleri parlamış ve anlatmaya başlamıştı: parlıyor ve başlıyor: ”Brrrr……” Bütün her şeyi söylüyor. Kelimesi kelimesine Sokrates’in söylediklerini güzel bir Yunancayla tekrarlıyordu.

Aslında Sokrates üçüncü sempozyumda Gerçek ve Güzellik arasındaki ilişkiden bahsetmişti!

Bu Yunanca uzmanı şunu keşfediyor: Öğrenciler önce harflerin telaffuzunu, sonra kelimeleri, cümleler ve paragrafları öğreniyorlar. Sokrates’in söylediklerini kelime kelime ezbere tekrar edebilirler. Ama bu Yunanca kelimelerin anlamlarının ne olduğunu hiç bilmezler. Öğrenciler için bütün söylenenler yapay seslerden ibarettir. Bir kişi bile bu cümleleri öğrencilerin anlayacakları bir dile çevirmemiştir.

”Brezilya’da çocuklara fen öğretmeniz bana böyle görünüyor işte” dedim. (Büyük patlama, değil mi?) Sonra elimdeki temel fizik kitabını gösterdim. ”Bu kitapta, hiçbir deneysel sonuç verilmemiştir. Bir yer hariç, onda da eğimli bir yüzeyde bırakılan bir topun bir saniye, iki saniye, üç saniye sonra nereye geleceği verilmiş. Verilen sayılarda ‘hata’ var, yani bunlara baktığımız zaman kuramsal sonuçların üstünde veya altında deneysel sandığımız sonuçlar görüyoruz. Kitap deneysel hataları nasıl düzeltmek gerektiğini dahi anlatıyor. Çok güzel. Sorun şu ki, bu sayıları kullanarak ivme sabitlerini hesaplayınca doğru sonuç buluyorsunuz. Ama eğimli bir yüzeyde yuvarlanan bir topun dönmesinden kaynaklanan bir atalet momenti vardır. Deneyi yaptığımızda bulduğunuz sonucun doğru sonucun yedide beşi olduğunu görürüz. Çünkü topun dönebilmesi için fazla enerji gereklidir. Bu yüzden örnek olarak tek bu deney için verilmiş bu sözde sonuçlar uydurma bir deneye aittir. Aslında kimse o topu yuvarlamamış ve sonuçları elde etmemiştir.

”’Fark ettiğim bir şey daha var” diye devam ettim. ”Sayfaları gelişigüzel çevirirken herhangi bir sayfada durup orayı size okuyarak bu kitaptakinin bilim olmadığını, tamamen ezbere dayalı olduğunu gösterebilirim. Şimdi bunu size göstereceğim.”

Yaptım da. Brrrrr…..parmağımı araya koydum. Ve söz konusu sayfayı okumaya başladım. ”Triboluminescence kristallerin ezilirken saldıkları ışıktır….”

Ve sordum, ”Fen bunun neresinde? Yok! Burada verilen sadece bir kelimenin başka bir kelimelerle ifade edilmiş anlamı. Doğayla ilgili hiçbir şey verilmemiş. Hangi kristal ezildiğinde ışık veriyormuş? Neden ışık veriyormuş? Evine gidip bunu deneyen bir öğrenci gördünüz mü? Yapamaz.”

”Bunların yerine şöyle yazılsaydı daha iyi olmaz mıydı? ‘Bir miktar şeker alıp karanlıkta penseyle ezersek mavimsi bir ışık görürüz. Bazı başka kristallerde de bu görülür. Kimse bunun nedenini bilmiyor. Bu olayın adı triboluminesce’tir.’ Böyle olunca öğrenci eve gidip bunu deneyebilir. Böylece doğada bir deney yapmış olur.” Onlara bu örneği verdim. Kitabın herhangi başka bir yerindeki konu için örnek verebilirdim. Her sayfası böyleydi.

En sonunda hiç kimsenin böylesi içine kapalı bir eğitim sistemiyle, sadece sınav geçmeyi öğreterek eğitilebileceğini düşünmediğimi söyledim. ”Bununla beraber” dedim, ”yanılıyor olmalıyım. Çünkü sınıfımda çok iyi iki öğrenci var. Ayrıca tanıdığım fizikçilerden biri eğitiminin tamamını Brezilya’da yapmış. Yani bazıları sistem ne kadar kötü olursa olsun başarabiliyor.”

Konuşmamı bitirince fen fakültesinin dekanı ayağa kalkıp konuştu ”Bay Feynman bizim için duyulması gerçekten acı şeyler söyledi, fakat gördüğünüz gibi o bilimi gerçekten seviyor ve yaptığı eleştiride çok samimi. Bundan dolayı onu dinlemeliyiz bence. Buraya gelirken eğitimimizde bir terslik olduğunu bilerek geldim, fakat öğrendik ki sistemimiz kanser olmuş” dedi ve oturdu.

Bu diğerlerine konuşmaları için cesaret verdi. Büyük bir heyecan vardı. Herkes tek tek kalkıp öneriler getirdi. Öğrenciler komite oluşturup ders notlarını önceden çoğaltıp dağıtılmasına ve öğrencilerin iyiliği için derslerde başka şeyler yapılması gerektiğine karar verdiler.

Sonra hiç beklemediğim bir şey oldu. Öğrencilerden biri ayağa kalktı ve ”Ben Bay Feynman’ın konuşmasının sonlarında bahsettiği öğrencilerden biriyim. Eğitimimi Brezilya’da yapmadım. Almanya’da yaptım. Daha bu sene Brezilya’ya geldim” dedi.

Sınıfta başarılı olan diğer öğrenci de kalkıp bunlara benzer şeyler söyledi. Konuşmamda adı geçen profesör de, ”Ben eğitimimi savaş sırasında Brezilya’da aldım. Şans eseri, o sırada bütün profesörler üniversiteyi terk ettiğinden ben her şeyi kendi kendime okuyarak öğrendim. Bu yüzden ben de Brezilya sisteminin eğittiği biri değilim.” dedi.

Bu hiç beklemediğim bir şeydi. Sistemin kötü olduğunu biliyordum, ama bu kadarını beklemiyordum!

Brezilya’ya desteğiyle geldiğim Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanlığı benden buradaki deneyimlerimin yazılı olduğu bir rapor istedi. Ben de burada yaptığım konuşmanın ana hatlarını yazdım. Daha sonra kulağıma geldiğine göre bakanlık görevlilerinden biri şöyle demiş: ”Bu size Brezilya’ya saf birini göndermenin ne kadar tehlikeli olabileceğini göstermiştir. Aptal adam. Sağlayacağı tek şey sorundur.” Oysa tam aksine dışişleri bakanlığındaki o adam böyle düşündüğü için saftı. Çünkü onun tek görebildiği bir liste dolusu ders veren bir üniversiteydi. Hepsi bu kadardı.

Yazar: Richard Feynman

Çeviri: Doç. Dr. Tuncay İncesu

Daha fazlası için Richard Feynman’ın anılarını anlattığı Eminim Şaka Yapıyorsunuz Bay Feynman kitabını herkese tavsiye ederim.