The Office’i çok sevsem, çok gülsem de Amerikan kültürünün tadının kaçmasına katkıda bulunduğunu, Ömer Aygün’ün Mizah videosuna kadar hiç düşünmemiştim.

Ömer Bey’in arkadaşının başına gelen talihsiz olayla ilgili Türkçe Twitter’ı da ilgilendiren bir ekleme yapmak istiyorum.

Öncelikle konunun daha iyi anlaşılması için bahsetmem gereken 3 olay var;

1) “Odayı doğru okuyamayan” milyar dolarlık girişim sahibi Austen Heinz isimli girişimci de, bir konferansta başına gelen talihsiz olaydan 7 ay sonra yaşamına son veriyor.

(Olayın detaylı anlatımı için Selfie Tutkusu kitabı sf.301)

2) Bu yılın en iyi film Oscar’ını alan Everything Everywhere All at Once filminin yazarı, başrolü kendisinden esinlenerek yazar. Bu durumu inceleyen arkadaşı, yazarda ADHD(Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu) olduğundan şüphelenip, bu rahatsızlığı arkadaşına açıklar.

Yazdığı film senaryosu sayesinde kendisine 34 yaşında tanı konur ve tedaviye başlar. Buna rağmen yazar, filmde bu rahatsızlığın ismini, ADHD ile uğraşanları gücendirmemek adına geçirmez çünkü başrol “odayı okuyamadığı için”, boşanmanın eşiğinde olmasına rağmen, bunun farkında bile değildir.

(Filmin neden bizde beğenilmediği ile neden dünyada insanları etkilediği arasındaki boşluğu doldurmak istiyorsanız, yetişkinlikte ADHD tanısı almış insanların yorumlarını okumalısınız. Bu, Medium yazısındaki gibi.)

3) 38 yaşında otizm tanısı alan Hannah Gadsby Netflix’te izleyebileceğiniz son gösterisi Something Special’da, eşiyle aynı etkinliğe katılıp birbirlerinden çok farklı deneyimler yaşadıklarından bahseder çünkü bir tanesi “odayı okuyamamaktadır.”

Eğer spektrumun yaşamınızı idame ettirmekte zorlanacak noktalarında değilseniz ADHD, Otizm gibi rahatsızlıkların hiç tanısını almadan ama onlara sahip olarak bir ömrü tamamlayabilir ya da geç yaşlarda tanı alabilirsiniz.

(Burada tanı önemli değil ama filmin senaristinin, komedyen Hannah’ın dediği gibi, böyle bir keşif kendinizi daha iyi anlamanızı sağlayabilir.)

Bunları zaten tanıdan bağımsız aramızda çok fazla sayıda odayı okuyamayan insan olabileceğini düşünerek anlattım.

Peki odayı okuyamamak bir insanı kötü yapar mı? Tabi ki yapmaz ama bir süredir hayatın farklı renklerini, neyin normal olduğu konusunda yargıç kesilerek, kötü kategorisine sokmaya başladık.

Şimdi konuyu özellikle meslekleri ile kimliklerini iç içe geçiren yazılımcıları temel alarak Twitter’a getiriyorum. Burada;

  • Ülkedeki ekonomik koşullar kötüyken
  • Odayı okuyamayan
  • Kimliği ile işini birbirine geçirmiş insanların üzerine çok gidiliyor.

Çevresel koşullar yaşanacaklara zemin hazırlarlar ve Türkçe Twitter’a baktığımda benim aklıma ilk anlattığım girişimci arkadaşın hikayesi geliyor.

Ve bu yıkıcı kültür değişimine hizmet eden davranışlarımız bir tek o üstüne gidilen arkadaşı etkilemiyor. Yeni gelen bir nesil, bu sırada bütün olanları izliyor.

Profesör Gordon Flett’e göre;

“Şu an büyüyen çocuklar, hata yapan insanlara neler olduğunu görüyor ve bundan korkuyorlar.”

(Tahminim Cancel Culture, Toxic Positivity’nin doğmasının ana sebebi.)

Yazıyı, ilk hikayeyi öğrenmemi sağlayan Will Storr’un sözü ile bitireyim.

“Ne kadar denersek deneyelim yeterince iyi olamayacağımız, ya da ustalaşamayacağımız şeyler vardır. Kendimize ve sevdiğimiz insanlara verdiğimiz tüm sözlere rağmen sahip olmak istediğimiz ama alışkanlık haline getiremediğimiz kişilik özellikleri vardır.”

İnsanların sizi hayal kırıklığına uğratma hakları olmalı. Buna Twitter’daki odayı okuyamayan insanlar da dahil.

(Bu yazı ilk kez 6 Ağustos 2023’te Twitter’da yayınlanmıştır.)

Yazının yukarıda gördüğünüz ilk halinde(yaklaşık) anlaşılmayan kısımlar olmuş. Bu yüzden bazı notlar ekledim;

  • Odayı okuyamayanlar ile ne kastediyorum?

    Elimizde 2 kişi var diyelim. Birlikte 2 saatlik bir davete katıldılar. Bir tanesi odayı okuyabiliyor, diğeri okuyamıyor.

    İçinde bulunduğun ortamdaki duygusal durumu, jest mimikleri doğru okuyamıyorsan, hayatta başımıza gelenler birbirinden bağımsız olaylar sebebiyle değil, zincir reaksiyonlar sebebiyle geldiğinden, o davette her yaşanılan olayla birlikte bu 2 insanın gerçekliği birbirinden uzaklaşacaktır.

    Biri ona kızgındır hiç farkına varmaz. Çok gergin bir ortamda herkesin çok mutlu olduğunu sanabilir çünkü kendisi mutludur, diğer yüzleri doğru okuyamaz. Kendi duygularını karşı tarafa yansıtır.

    Zamanla bu olaylar birikir. Yazıdaki ikinci örnekteki gibi, bir noktada 2 insanın gerçekliği birbirinden o kadar kopar ki, bir taraf boşanma evraklarını doldururken, diğeri ilişkilerinin iyi olduğunu düşünür.

    Dizideki Michael Scott da odayı doğru okuyamayan birisidir ve dizi boyunca kendini normal olarak tanımlayan Pam ve Jim’e göre, bu durum Michael’ı uygunsuz durumlar içine sokar.

  • Kara mizah doğası gereği, buna bayıldığını iddia eden bir insanın bile bazen ameliyatlı yerine gelmeli ama “no room for error” bir kültüre evrilen Amerika üstünden, sonra da dünya olmak üzere artık buna “daha az” tahammül ediliyor.

    İnsanların düşüncelerinin çelişkilerle dolu olduğunu ve her şeyi işlerine geldiği gibi yorumladıklarını Daniel Sloss, Jigsaw gösterisinde kara mizah üstünden harika anlattığından ordan bir kesiti paylaşıyorum;

    “Tek isteğim, eğer bir espriye alındıysanız, diğerlerine de alınma nezaketini gösterebilir misiniz?

    Hayatınızı etkileyip, etkilemediğine göre alınganlık yaratmayın, sizi lanet narsistler…

    …İnsanlar esprileri ciddiye alır, söylenenleri olduğu gibi kabul eder, ve bazen bu seyircinin suçu değildir. Bazen komedyenin suçudur. Bazen performans yetersizdir, ironi veya iğneleme tam anlaşılmaz, ama hatırlamanız gereken de budur.

    Bu bir gösteri. Hepsi bir gösteri. Gerçekte böyle değilim. Olsaydım beni paramparça ederlerdi.

    Ve beni paramparça ederlerken de içimden, “Evet, bu adil.” derdim.

    Ama sanatın olayı da bu, sanat özneldir, ve sanat yoruma açıktır. Fakat bir sanatçının sanatını bir şekilde yorumlamanız, bu şekilde yorumlanmasının amaçlandığı anlamına gelmez.”

    Buradaki kendi içinde çelişen düşünceler, özellikle odayı okuyamayan insanlar üstünde kullanılıyor.

    The Office’in yaşanan kültürel değişime “katkıda” bulunduğu ifadesini “de” kulağa hoş geldiği için değil, bir anlamı olduğu için kullandım. Hiçbir yaşanan olayın tek bir sebebi olamaz. En fazla The Office çorbaya tuz biber ekmiştir.

  • Karşımızdaki insanla ilgili yaptığımız bütün yorumlamalar bizim zihin yapımıza dair ipuçları verirler, karşı tarafla ilgili bir şeyleri ortaya çıkarmaktansa.

    Yalın Bey’in, Nuri Bilge Ceylan’ın ”Kuru Otlar Üstüne” videosundaki çocukken çizdiğimiz ev resimlerinden bahsettiği kesit, bunun için iyi bir örnek.

  • Bir insanın başka bir insanın davranışının arkasındaki nedenleri anlamasının o kadar da hızlı ve kolay elde edilebilecek bir bilgi olmadığını daha iyi anlamak istiyorsanız, Aklıselim kitabını okumanızı tavsiye ederim. Hızlı verdiğiniz her karar yanılma payınızı artırıyor.
  • “… (bunu) … (şunun) için yaptı” gibi basit bir mantık zinciri oluşturmamız, aslında o kişiyle ilgili hiçbir şey ifade etmez. Bu, niyet okumadır.
  • Nezaket, merhamet, empati, öyle kolay elde edebildiğimiz insanın doğasında doğuştan bulunan karakter özellikleri değillerdir. Yorucudurlardır. Efor isterler. Zaman alırlar.

    Başka bir insan hakkında hızlıca bir karara varan biriyle karşılaştığınızda, aynı zamanda bu niteliklere sahip olduğunu iddia ediyorsa, onunla aranıza mesafe koymanız iyi olabilir. Aynı yargıçlık hali, doğru koşullar altında sizin için de ortaya çıkacaktır.

(Burayı genelde arşiv olarak kullanıyorum. Güncel yazılarım için beni Twitter’da takip edebilirsiniz.)