Laszlo Polgar, 1946 yılı doğumlu çalışmanın önemini vurgulayan, her çocuğun aynı potansiyelde doğduğuna inanan bir psikolog. Kendi deyimi ile dahi doğulmadığını, dehanın yaratıldığını savunmakta. Yaşadığı dönemde, günümüzde olduğundan daha da fazla dahi çocuk kavramına, doğuştan gelen yeteneğe inanıldığından, aynı zamanda görüşleri pek kabul de görmeyen biri. Yetenek yerine azimli çalışmanın yüceltilmesi gerektiğine o kadar inanıyor ki, kendi çocukları üstünde tarihte yapılmış en inanılmaz eğitim deneylerinden birine girişiyor. Daha çocukları doğmadan önce, yakında eşi olacak mektup arkadaşı Klara’ya da bu eşine az rastlanır durumu açıklıyor. Doğacak çocuklarının, istikrarlı bir biçimde çok çalışmanın başarı getirdiğine dair bir kanıt olması için o yönde yetiştirileceğini anlatıyor. Klara da durumu kabul edince, sıra geliyor bir ömür sürecek eğitim deneyi için çocukların hangi alanda uzmanlaştırılacağına. Çocuklarının başarısının tartışmaya açık olmaması için sanatın herhangi bir dalı olmasını istemiyor. Başarının derecesinin sorgulanamayacak bir alandan gelmesini istediğinden satrancı seçiyor. Daha doğmamış çocukların hangi alanda yetiştirileceğine karar verilip, bu eğitim deneyi bilim dünyasına duyurulduktan sonra birkaç yıl ara ile Susan(1969), Sofia(1974) ve Judit(1976) isminde kızları oluyor. Bakalım geçen yıllar içinde üç kızı nasıl başarılara imza atmışlar;

Susan, 4 yaşında 10-0’lık skor ile Budapeşte’deki 11 yaş altı kızlar şampiyonasını kazandı. 1984 yılında 15 yaşında satrançta dünyadaki en iyi dereceye sahip kadın oyuncu oldu. 1991 yılında üstat ünvanını alan tarihteki üçüncü kadın oyuncu oldu. Kadınlar satranç olimpiyatlarında 5 tanesi altın olmak üzere 12 madalya kazandı. 1996-97-98-99 yıllarında dünya kadınlar şampiyonu oldu. 2003 yılında US Open Blitz Şampiyonasını kazanan ilk kadın oldu. 2005 ve 2006’da aynı şampiyonayı yeniden kazandı. Kariyeri boyunca sayısız rekora imza atan Susan Polgar, genç oyuncular için birçok satranç turnuvasına sponsor olduğu günümüzde, Susan Polgar Satranç Enstitüsü(SPICE) ile ABD’nın 1 numaralı satranç programını kurmuştur. SPICE ekibi, 2013-2017 yılları arasında beş yıl üst üste kolej şampiyonasını kazandı.

Sofia, 5 yaşında Maceristan’daki 11 yaş altı kızlar şampiyonasını kazandı. 1986’da 14 yaş altı dünya kadınlar şampiyonu oldu. 14 yaşındayken ”Sack of Rome” olarak anılan Roma’daki turnuvada üstat erkek oyuncuları 8 kez yenmesi ile tarihe geçti. Bu turnuvadaki başarısı kadın, erkek ayırmadan tarihin en güçlü performanslarından biri olarak gösterilmektedir. Bir noktada dünyanın en güçlü 6.kadın oyunculuğuna kadar yükselmiştir.

Judit, Roma’da 12 yaş altı dünya şampiyonasını kazanarak, tarihte erkek-kadın farketmeksizin genel klasmanda şampiyon olan ilk kız oldu. 12 yaşında FIDE Top 100 listesine giren en genç oyuncu oldu. 1991 yılında 15 yaşındayken tarihteki en genç üstat ünvanını kazanan kişi oldu. 16 yıl gibi uzun bir süre dünyanın bir numaralı kadın satranç oyuncusu olarak kaldı. Sadece oğlunu doğurduğu yıl birinci olamadı, o yıl da kardeşi Susan birinci oldu. Kariyeri boyunca Kasparov da dahil olmak üzere üstatlar karşısında sayısız zafere imza attı. Kasparov’u yendiğinde tarihte ilk kez 1 numaralı erkek satranç oyuncusunu yenen kadın oyuncu oldu. Sayısız rekora sahip Judit Polgar, entellektüel bir aktivite olan satrancın, kadın- erkek ayrımı olmadan oynanması gerektiğini savunmuş ve kariyeri boyunca çok az sadece kadınlara özel turnuvalara katılmıştır. Kadınların bu alanda erkekler kadar kendilerine güvenmesi gerektiğini söyleyen Judit, tarihin en iyi kadın oyuncusu olarak nitelendirilmektedir.

Satranç kariyerlerinde tarihin en iyi noktalarına ulaşan Polgar kız kardeşlerin hayatlarıyla ilgili bilinmesi gereken önemli bir ayrıntı var. Çok iyi de bir pedagog olan Laszlo Polgar’ın da üstünde durduğu gibi içsel bir motivasyon sağlanmadan hiçbir insan uzun süre istikrarlı bir şekilde çok çalışamaz. Judit Polgar hayatının başlarında satranç tahtası başında saatler geçirdiğini ancak sevdiği için bunun kendisini hiç zorlamadığını söylemiştir. Çocukları ile daha fazla vakit geçirmek için kariyerini noktaladıktan bir süre sonra neden tekrar satranca geri döndüğü sorulduğunda, satrancın hayatının bir parçası olduğunu, oynamanın ona adeta bir tatil gibi geldiğini, oyunun her noktasını sevdiğini dile getirmiştir.

İstikrarlı bir şekilde uzun süreler boyu çok çalışmanın, uzmanlaşmanın en kritik noktası olduğu belirtilmektedir. Buna rağmen Polgar kız kardeşlerin başarı hikayesi, günümüzde hala kolaya kaçılarak doğuştan gelen yetenek olarak nitelendirilmekte. Yapılan birçok çalışmada yeteneğe inanan çocukların, çok çalışmanın sonuç getirdiğine inanan çocuklara göre zor problemler karşısında daha çabuk pes ettiği ve daha düşük skorlar aldığı gözlenmiştir. Yeteneğe olan inanç her çocuğun potansiyelini doğrudan etkilemektedir. Bu tarz argümanlara karşı Laszlo Polgar, hayatını adadığı bu eğitim deneyi ile ilgili ”Eğer ilerlemenin ne kadar yavaş gittiğini görmüş olsalardı, Polgar kardeşlere bu kadar çabuk deha etiketini yapıştırmazlardı.” diye cevap vermiştir.

Yeni içeriklerden haberdar olmak için beni Twitter‘da takip edebilirsiniz.