Bir masa tenisi şampiyonu ve bu alanda sayısız başarısı bulunan Matthew Syed, neden kendisinin ve başka şampiyonların zirveye ulaşabildiklerini, bu ayrımın nereden kaynaklandığının arkasındaki bilimsel açıklamaların peşine düşmüş. İyi ki de düşmüş, ortaya okuması çok zevkli bir kitap çıkmış.

Şampiyonların gözünden bazı hikayeleri dinlemenin olumsuz bir tarafı vardır. Yaptıklarını yanlışlamaya çalışmak yerine, doğrulamaya çalışmaya meyillidirler ama bu kitabın onlardan bir farkı olduğunu söyleyebilirim. Matthew Syed, söylediklerinin laf salatası olmadığını gösterebilmek adına ortaya sürdüğü her tezin arkasına güçlü bir araştırma yerleştirmiş ve paylaştığı bu araştırmaların seçimi de çok başarılı.

Tenise ayrı merakım olduğundan o alandan bir araştırma örneği vermek gerekirse. Birbirine yakın gibi gözüken masa tenisi ve tenis gibi iki dalda uzmanlaşma bile bir diğerine fayda sağlamıyor. Bir masa tenisi oyuncusunun servis karşılaması için gereken tepki süresi ortalama 250 milisaniyedir. Bu, teniste 450 milisaniyedir ama alanının şampiyonu bir masa tenisi oyuncusuna tenis servisi karşılattığınız an, o alandaki uzmanlığı hiç bir işe yaramaz. Tenis oyuncusunun vücut dilini okumayı bilmiyordur, bir anda amatör bir oyuncudan farkı kalmaz. Herkesin her konuda kendini uzman hissettiği günümüzde, uzmanlaşmanın ne kadar biricik ve o alana has kaldığı ve kendine yakın gibi gözüken diğer alanlarda kişiyi ne kadar da amatör bir noktaya çektiğini bilmek önemli. Yapılan bu tip araştırmaları öğrenmek adına bile bu kitap okunmalı.

Kitabın bir diğer dikkat çekici noktası hikaye seçimleri. Her zaman iyi hikayeler dinlemekten zevk alırız, biri bize iyi bir hikaye anlatsın isteriz. Benim de bu kitabı size önermemin asıl sebebi aslında bu faktör. Müzisyenlerin, sporcuların, satranç ustaların ve daha nicesinin hayatından kitabın anlatmak istediği dert ile özdeşleşmiş hikayeleri yazar ustalıkla bir araya getirmiş. Kitabın akıcılığında hikayelerin doğru seçimi büyük pay sahibi.

Sıçrama‘yı diğer başarı kitaplarından ayıran en önemli faktörlerden biri, gözlemi yapanın dışarıdan biri değil sürecin tamamını çocukluğundan beri yaşayan ve günün sonunda da zirveye çıkabilmiş, bir şampiyon olması. Biyografilerden daha çok, otobiyografi okumayı seven biri olarak bu benim için ekstra cezbedici bir nokta. Uzaktan bir hikayeyi yaşamak, gözlemlemek ve anlatmak ile o hikayeyi yaşamak çok ayrı şeyler. Matthew Syed de kendi yaşamından gelen bu gücü iyi kullanarak doğru hikaye seçimleri, araştırmalar ile akıcı, bir çırpıda okunabilecek bir kitap ortaya koymuş. Herkese tavsiye ederim.

Yeni içeriklerden haberdar olmak için beni Twitter‘da takip edebilirsiniz.