Nasıl oluyor da en yoksul takım bu kadar maç kazanıp, üst üste galibiyetler(20) alabiliyor?

Kitabın Türkçe isminde var olmayan kısım önemli. Aslında sadece kazanmaları ile ilgilenmiyoruz. Sermaye gücünün yarattığı adaletsizliğe rağmen nasıl kazandıklarını merak ediyoruz.

Kitap da, Brad Pitt’in başrolünde oynadığı Moneyball filmi de bu soruya iyi bir cevap veriyor. İkisini de öneririm.

En kısa haliyle başarılarının sırrı, insanların değer verdikleri şeylerin fazla abartıldığını, değer vermedikleri şeylerin ise değerli olduğunu anlamalarından ileri geliyor.

“Bir ölçüt hedef haline getirildiği zaman, o ölçüt iyi bir ölçüt olmaktan çıkar.” – Goodhart Yasası

Kitabın bana hatırlattığı ve ana konusu nedeniyle biraz geri planda kalmış ama bana göre aynı derecede önemde bir konu var. Yeri gelmişken ondan bahsedeyim;

Yüzde 90 adanmışlıkla, yüzde 100 adanmışlıkla elde edeceğimiz şeylerin yüzde 90’ını elde edemeyiz. Bu ikisi arasında 10 kat fark olabilir. Hatta biri, hiçbir şey yapmadığımızda da olacağımız noktadan daha ileri götürmeyebilir bizi.

Örnek olarak eğer sizi 37. başvuruda işe alıyorlarsa ve 36 işe başvurduysanız, bu hiç başvuru yapmadığınız noktayla neredeyse aynıdır. (Süreç boyunca öğrendiklerinizi görmezden gelirsek)

Ya da herhangi bir platformda ürününüzün 5.sayfada gösterilmesi ile 15.sayfada gösterilmesi arasında pek bir fark yoktur. Ve tam bu noktalarda hayatınıza dahil etmenizin tehlikeli olabileceği bir cümle var.

“Yeterince denedim.”

Yeterince denediğimizi söylediğimizde, sanki hayatta istediğimizi alabilmek için sarf etmemiz gereken efora dair objektif bir çıta varmış gibi konuşmuş oluyoruz. Ayrıca insan, yeterince denemediği anlarda yeterince denediğini iddia ederek vicdanını rahatlatmak konusunda da ustadır.

Uğraştığımız için(gidiş yolundan) en çok ödüllendirildiğimiz yer okullar ve eğitim sistemimiz böyle yaparak doğal geri bildirim mekanizmasını bozar.

Bir çocuk sadece kendi yaptıkları üstünden ödüllendirilebilir.

Yetişkin dünyasında yaptıklarının diğer yetişkinlere kıyasla ne kadar değerli olup olmadığı üzerinden ödüllendirilirsin ve süreçler önemini yitirirken, sonuç elde edip edemediğiniz önem kazanmaya başlar. Bazı yetişkinler ise yıllar geçse bile hala öğretmenini kandırmaya çalışan öğrenci gibi davranırlar. Ne yaparsa yapsın, yaptığı kadarının bile bir karşılığı olmalı diye düşünürler.

Hayat adil olmak zorunda olmadığı gibi, adaletin kendisiyle de ilgilenmez.

İnsanlar teraziyi dengelemeye çalışır. Fazla güçleneni bastırırız, zayıf kalanın elinden tutarız ama bunu hayatın normali olarak kabul ederseniz, hakkın verilmediğini, ancak alınabildiğini unutursunuz.

Hak verilmez, alınır denen bir yerde de “yeterince” kelimesinin anlamı yoktur.

Varış noktası ile başlangıç noktası arasında “Şu ana kadar olmalıydı” diye hayıflanıp haklı çıkabileceğimiz bir nokta yok. Neden olsun ki?

Olduğunu düşünüyorsanız, yine başladığımız yere dönüyoruz, siz hayatın size bir borcu olduğunu düşünüyorsunuz.

Kitaba konu olan isimlerin hayatlarındaki başarılı dönemlerle, başarısız dönemleri birbirinden ayıran temalardan biri bence bu. Benzer düşünceleri çevremde de görüyorum. Kitaptan çıkarılacak derslerden biri de bu olmalı.

Hayatın bize ödemesi gereken bir borcu yok ve kendimizi kandırmaktan ne kadar hızlı vazgeçersek, o kadar iyi olur.

Sevdiğim bir söze bağlarsak;

“İlk prensip, kendini kandırmamalısın ve sen kandırılması en kolay insansın.” – Richard Feynman

Dipnotlar.

*Filmin eksik yanlarından biri(ya da bilerek yaptığı) yürüme istatistiğinin neden önemli olduğunu açıklamaması. Ama aynı zamanda kitaba konu olan hikayenin başrollerinden Billy, bunun neden önemli olduğunu zaten çevresine açıklamıyor-muş.

Filmde Billy’nin açıklamama nedenine sadık kalmak yerine, hikayede bilerek bir kusur yaratarak seyirciye “Bu bilgi neden önemli?” sorusunun cevabının verilmesini isterdim.

*Herkesle iyi anlaşmaya çalışan insanın varabileceği tek nokta var: Ortalama bir zihin.

Bazı görüşlerimiz mecburen birilerini kaybetmemize yol açmalı. Toplum, tarihi geçmiş başarı formülünü benimser, henüz ispatı ortaya çıkmamış formülleri ise bir delilik olarak görür.

Dünün anormali, bugünün normali olur ama normal olduğu anda da etkisini yitirir. O andan sonra o bilginin bizde olması hayatımızda pek bir şey değiştirmez.

Kitapta Palmer, neden geriye doğru bakınca çok akıllıca görünen bir stratejiyi insanların benimsemek konusunda direndiğini iyi açıklamış:

“Menajerler en etkili stratejiyi değil, başarısız olma olasılığı en düşük stratejiyi benimseme eğilimindeler. Rezil olmanın verdiği acı, en iyi hamleyi yapmış olmanın verdiği hazdan daha büyük çünkü.”

(Bu yazı ilk kez 4 Nisan 2024 tarihinde X platformunda yayınlanmıştır.)