Neslimizin en büyük problemlerinden biri yokluk değil, bolluk. Yapabileceğimiz çok şey var ama zamanımızın da kısıtlı olduğunu biliyoruz. Bu durum bizi strese sokuyor. Hangisi zamanımızı harcamaya değerli sorusundan başlamak yerine, ne zamanımızı harcamaya değer sorusundan başlarsak kayda değer seçeneklerimizin o kadar da fazla olmadığını görüp rahatlayabiliriz. Bunun gibi seçim sürecini kolaylaştıracak tavsiyelerin yer aldığı bir kitap arıyorsanız ”Bolluk Paradoksu” onlardan biri.

Markete girdiğimizde seçeneklerimizin çok fazla olması artık bolluk paradoksunun odak noktası bile değil düşünüyorum. Yeni sorun hayalimizdeki işin de hayatımızın aşkının da kıtanın öteki ucunda, bir tık uzağımızda olduğunu düşünmeye başlamamız. Gerçekte var olmayan ama varmış gibi görünen sayısız seçeneğe sahip olduğumuzu düşünüyoruz, bu da elimizdekinin değerini daha az bilmemize yol açıyor. Kitabın okuyucuya tanıttığı ”Yeterince İyi” teması belki de en önemli noktalardan biri. Her şeyin en iyisine sahip olmaya çalışmakla mutluluk arasında bir korelasyon yok ve bunu her geçen gün unutuyor gibiyiz. Bu tarz kitapların da en güçlü yanlarından biri, bize unuttuğumuz bu tip olguları yeniden hatırlatması.

Olabildiğince seçeneğimiz olsun istiyoruz. Bunu zenginlik olarak nitelendiriyoruz. Gerçekten bana göre de zenginlik. Çoğunluğun tükettiği bir çok şeyi tüketmeyen biri olarak, niş alanlardaki seçeneklerin bollaşmasından ne kadar mutlu olduğumu anlatamam ama bu kadar seçenekle nasıl başa çıkacağımızı öğrenmezsek bu zenginlik bir külfete dönüşebilir.

Kitabın bu konuda okuyucuya tanıttığı bir başka kavram ”Hedonik Adaptasyon”. Kısaca bir aktiviteden ne kadar keyif alırsanız alın, zamanla ona alışacağınızı söylüyor. Böylece aktivite eskisi kadar keyif vermemeye başlayacak. Bunu bilmezseniz Netflix’in, Youtube’un bir sonraki bölüme otomatik geçme özelliklerinin sizin aldığınız keyfi ne kadar azalttığını bilemezsiniz. Belki zamanla fark edebilirsiniz. Bir bağımlı gibi bir noktadan sonra benzer kalitede içerik tüketiyor olmanıza rağmen aynı keyfi almamaya başlarsınız çünkü alışmışsınızdır. İnsan doğasının bu huyunu bildiğinizde ise süreci çok daha iyi yönetebilirsiniz. Çok hoşunuza giden bir diziyi tek oturuşta bitirmek zorunda değilsiniz. ”Binge-Watch” Netflix’in sizden yapmanızı çok istediği ama sizin bir şeyler izlemekten aldığınız keyfi artırmayan bir izleme yöntemi. Üstelik hafıza yapımız bile buna uygun değil. Bu şekilde izlediğiniz dizilerden çok daha az ayrıntı hatırlayacaksınız.

Peki ne yapmalı? Özlemek de sevdaya dahil demişler. Eskiden zorunda kalarak haftada bir bölüm izleyebildiğimiz diziler aslında farkında olmadan diziden aldığımız keyfi artırıyordu. Bir nefes alma boşluğu sunuyorlardı insanlara. Hedonik adaptasyona bir ket vuruyorlardı. Yine sevdiğiniz bir içeriği haftada bir tüketmek sizin elinizde. Bu şekilde bilinçli bir tüketici mevcut bolluktan daha fazla keyif alabilir.

Kitabın değindiği başka bir konu, sayısız seçeneğin arasında daima yanlış seçimi yapmaktan korkmamız. Seçim yaptıktan sonra bile diğer seçenekler üstüne düşünmeye devam ediyoruz. Öncelikle biraz iç rahatlatacak bir alıntı paylaşayım bu konu hakkında. Ne zaman bir seçim ikilemine düşsem Daniel Kahneman‘ın bu sözü aklıma gelir.

Uzun vadede hiç bir seçim içinde bulunduğunuz andaki kadar önemli değildir.

Bunu düşünmek adeta üzerimden koca bir yük kaldırıyor her seferinde. Bu da benden size ekstra bir tavsiye olsun. Kitabın ise bu konuda söylediği başka bir şey daha var;

Ne herhangi bir deneyimden sonra nasıl hissedeceğimize dair tahminlerimiz, ne de deneyim sırasında nasıl hissettiğimize dair anılarımız, deneyim gerçekleştiği sırada gerçekten nasıl hissettiğimizin çok da doğru yansımaları değiller. Yine de, seçimlerimizi geçmişe dair anılarımız ve gelecekten beklentilerimiz yönlendiriyor.

Kısaca doğru tercihi yapmak konusunda o kadar da kendinize yüklenmeyin. Büyük ihtimal yanılıyorsunuz. Hatalı seçimler yapa yapa, ”en iyisini” olmasa bile ”yeterince iyisini” seçmeyi öğreneceksiniz. Asıl kararsız kaldığınız süre, bütün bu tecrübeyle öğrenme sürecinizi baltalıyor.

Bolluk Paradoksu, işte böyle konularla bezeli bir kitap. Seçenek bolluğunun yarattığı sıkıntıları nasıl yeneceğimiz hakkında güzel bir rehber. Bolluğun her zaman iyi olmadığı ve yeterince iyi konseptine alışırsak nasıl daha fazla mutlu olabileceğimizi, bazen tekrara girerek ama önemli de bir mesajın altını çizerek bize anlatıyor.

Yeni içeriklerden haberdar olmak için beni Twitter‘da takip edebilirsiniz.